28 Haziran 2013 Cuma

Edep Ya HU...

EDEP YA HU...

Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde. 
Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde. 
Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul. 
Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul 

Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş.
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş... Mehmet Akif Ersoy

-

"İman edenler arasında çirkin söz ve hareketlerin yayılmasından hoşlananalar için dünyada da ahirette de pek acı bir azap vardır." (Nur Suresi.19)

-

Edep, ilmin başı olduğu gibi,hem ortası hem sonudur. Edep; haddini bilmek, sınırı aşmamak demektir. Asrımız insanını sıkıntılarının en büyük sebebi haddini bilmemek (edepsizlik) tir. İnsan oğlu malesef sınırları zorluyor. Halbuki Rabbimiz bir helal dairesini çok geniş yaratmış. 
Harama girmeye (haddi aşmaya) gerek yoktur. Helal dairesi geniştir.

"Beni Rabbim terbiye etti. (ettiği için) terbiyemi güzelleştirdi."(Hadis-i Şerif)

-

"Edepsiz (terk-i edep kimse) Allah'ın lütfundan mahrum olur."(Farsça bir beyit,11. Lem'a)
"Edep bir tac imiş Nûr-i Hüda'dan,
Giy ol tâcı ,emin ol her beladan"
"Ehl-irfan meclisinde aradım kıldım talep,
Her hüner makbül ise de illa edep illa edep."

-

(Emekli Edebiyat öğretmeni Veli Sarıkamış Beye Hulusi Yahyagil'in  tavsiyesi  (İhsan Atasoy. Hulusi Yahyagil s. 384)
"Eğer ademoğlunun edebi yoksa, yoktur hayvandan farkı. Çünkü, insanla hayvan arasındaki fark;edebtir.

-

Gözünü aç ve bak. Cümle kelamullah, her ayet hemen hemen edepten bahseder.
Nerede edep, nerede haya, yüzbinlerce ayıpları örterlerdi evliya"(Mevlana)

-

"Cenab-ı Hak edebin envaını Habib'inde (asm) cem etmiştir.(Lem'alar s. 42)
Bir Allah dostuna sormuşlar.. 
Edebi kimden öğrendin diye; edebi"Edebsizlerden öğrendim"demiş (Sadi Şirazi)

-

Merhum Münevver Ayaşlı şöyle bir olay anlatıyor:"Prof.Dr. Massignon, College de France'de ders esnasında; 
'Öyle kızlar bilirim ki, Lafza-i Celali söyledikleri zaman hicaplarından yüzleri kızarır ,önlerine bakarlar ve ancak öyle Allah diyebilirler' derdi. 

-

Edebim el vermez edepsizlik edene, 
Susmak en güzel cevap, 
Edebi elden gidene...YUNUS EMRE

-

"Hz.Mevlânâ’ya göre edep, insanın bedenindeki ruhtur, enbiyâ ve evliyânın göz ve gönül nurudur, şeytanın katilidir, insanla hayvanı birbirinden ayıran en önemli vasıftır." 

-

Eskiden tekkelerin girişleirnde asılı olurmuş "EDEP YA HU" lavzı...Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terim. Bir kaç misal Atalarımızda edep konusunun nasıl algılandığına dair...Avrupalının ve içerideki uşaklarının barbar dediği; Osmanlı'nın inceliğine, "edebine" bir bakın...

***

Osmanlı’da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, yabancı elçilerin de şaşkın şehadetleriyle, sadece ihtiyacı kadarını alırmış.Aynı şey yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Binitine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.

***

Eskiden “Kapıyı kapat!” denilmezmiş. Allah (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. “Kapıyı ört, ya da sırla” denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.

***

“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (c.c.) kimsenin ışığını söndürmesin, “Lambayı dinlendir” derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış. Uyuyan birisi uyandırılmak için sarsılmaz veya adı ile çağırılmazmış. “Agah ol erenler” derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan… Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

***

Hanımlar “Efendi” derlermiş beylerine, “siz” derlermiş.Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için, adı “Karınca basmaz Efendiye” çıkan insanlar varmış.

***

Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebmiş.Kapı eşiğindeki ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. “Git bir daha gelme!” der gibi değil de, “gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsun” der gibi dizilirmiş.“Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler, Ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler.” diye tarif eder  N. Fazıl K.kürek

***

Yetmez su, hava, toprak, ateş
Ya Hu'
 edep, illa ki edep...

Çamuru pişirmeden güneş,
Ya Hu' edep, illa ki edep... (
İhsan Ertem)

-

Eskiler “Edeb Ya Hu!” derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var!” der gibi, o mânâyı hatırlatmak için her yere “Edeb Ya Hu!” yazarlarmış. “Allah’ın huzurunda edeb” demekmiş bu… 

İskender Pala


 NABİ'DEN - KAFİLEYE HİKMET DOLU BİR EDEP DERSİ

Hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmıştır. Vakit gecedir. Resulüllah (s.a.v) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Fakat kafiledeki bir devlet adamı, hem de ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır. Hz.Peygamber (s.a.v) ’in beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla aşağıdaki kasideyi söyler:


Allah aşkına bu kasideyi kimden öğrendin?

Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’ınn minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin: ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. 
"Nâbî dikkat eder okunan kaside biraz önce dile getirdiği kendi sözleridir." 
Hemen minarenin kapısına koşar,
Müezzine: Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nerden öğrendin der.

Müezzin şöyle cevap verir: Bu gece rüyamda Efendimiz (s.a.v) ’i gördüm. Bana dedi ki: Ümmetimden Nâbî adında bir şair, benim hakkımda şu kasideyi ... yazdı. Hoşuma gittiği için bunu okumanı arzu ediyorum".
Ben de rüyamda Efendimizden öğrendiğim beyitleri aynen okudum."
O iki cihan efendisi, gerçekten Nabi'mi? dedi ve o benim der, sevincinden oracığa bayılıp düşer".

O, bu iltifata, Rasulüllah Efendimiz’(a.s.v)e duyduğu edep ve muhabbetten dolayı nâil olmuştur.

-



İşte Nabi’nin kasidesi


Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu
Nazargâh-i ilâhidir,Makam-ı Mustafâ’dır bu,
Sakın edebi terk etme.
Felekde mâh-i nev, Bâbüsselâm’ın sîne-çâkıdır
Bunun kandili Cevzâ, matla’-i ziyâdır
Habib-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette
Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i adem zâil
Amâdan açdı mevcûdât düş ceşmin tûtiyâdır bu.
Muraât-ı edep şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı Kudsiyandır cilvegâh-ı enbiyâdır bu Ey Nâbî

Kasidenin açıklaması


Sakın terk–i edepten, kuy–i mahbub–ı Huda’dır bu
Nazargâh–ı ilahidir, Makam–ı Mustafa’dır bu.
“Edebi terketmekten sakın. 

Zira burası ALLAH–u Teala’nın sevgilisi olan Peygamber Efendimizin (sav) bulunduğu yerdir; Bu yer. 
Hak Teala’nın nazar evi, Resul–i Ekrem’in makamıdır.”
Habib–i Kibriya’nın hâb–gâhıdır faziletde
Tefevvuk–kerde–i arş–i cenab–ı kibriyadır bu.
“Burası Cenab–ı Hakk’ın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir. Fazilet yönünden düşünülürse, ALLAH Teala’nın arşının en üstündedir.”
Bu hâkin pertevinden oldu deycur–i adem zâil.
İmâdın açdı mevcudat dü çeşmin tütiyadır bu.
“Bu mukaddes yerin mübarek toprağının parlaklığından, yokluk karanlıkları sona erdi. Yaradılmışlar iki gözünü körlükten açtı. Zira burası kör gözlere şifa veren sürmedir.”
Bunun mâh–ı nev Bab–üs selâmın sine–i çâkidir.
Bunun kandili cevza matlanur–i ziyadır bu. “Gökyüzündeki yeni ay, O’nun kapısının yüreği yaralı aşığıdır. Gökyüzündeki oğlak yıldızı bile o Peygamberin nurundan doğmaktaktadır.”
Muraa–ı edeb şartıyla gir Nâbi bu dergâha
Mutâf–ı kudsiyadır bûse–gâh–ı enbiyadırı bu.
“Ey Nabi! Bu dergaha, edebin şartlarına riayet ederek gir. Zira burası, büyük meleklerin etrafında pervane olduğu ve Peygamberlerin hürmetine eğilerek öptüğü tavaf yeridir.

ŞAİR NABİ


Hiç yorum yok: