20 Temmuz 2014 Pazar

LANETLİ KAVİM YAHUDİ


KAN AĞLAYAN FİLİSTİN


Yıllarca, insanların koşuşarak bebek cesetleri ve yaralıların taşındığı bölge; "Filistin"de katliama devam eden yayılma politikaların sürdüren, sınır tanımaz insanlığın yüz karası; Lanetli İsrail Yahudisi.!

Ne yazık'ki eskiden olduğu gibi, Yahudi,nin filistin'e bu son olayı "üç kayıp genç" tezgahı ile katliamın zamanlaması'da oluşmuş demektir... Gene bir mübarek Ramazan ayı! gene bir vahşet ve gene zalimce bir soykırım. Tüm uygar dünyanın gözü önünde gerçekleşen Adeta bir şölen havasında halkına ve dünya kamuoyuna canlı sunduğu bu vahşete dur diyen yok...

Allah (cc) ın lanetini almış olan bu azgın kavmin, yaptığı bu mezalime resmen onay veren ABD, batı dünyası ve BM bu katile; insanları katlet ama çocuklar öyle göz önünde öldürme...telkininde bulunuyorlar...

Güçlü dış ajanlarıyla sürekli bölgeyi ve bölgedeki İslam ülkelerinde fitne çıkarıp, husumet ve güven bunalımları yaratarak, içinden çıkılamaz gedikler açan provakotörlerin başında; hain İsrail gelir...
Böylece bölge ülkelerinde güç birliği ve dayanışmayı zayıflatarak ayrışmalar oluşturmaktadır...


Bu nedenle, bazı İslam ülkelerinden
 bırakın Filistin'e destek olmayı kınama dahi çıkmıyor.
Aslında çok garip değil! onların iç çekişmeleri kendilerine yetiyorda artıyor.

Çünkü onlarda kendi Müslüman kardeşlerini öldürmekle meşguller!!!



 U Y A N  A R T I K  D Ü N Y A  M Ü S L Ü M A N I     U Y A N.!!!

26 Haziran 2014 Perşembe

HOŞGELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN






Oruçla ilgili Ayet ve hadisler




HADİSLER


Orucun bir çok fazileti vardır. Oruç açlık acısı ile şehveti kırıp, nefsi kahreder. Zira nefis her şerrin (kötülüğün) barınağı, her kötülüğün arkadaşıdır. Sen onu itaate çektikçe, o seni masiyete sürüklemek ister. Gıdasını kesmedikçe sana uymaz, şehveti terk etmez. Gıdasını kesmekte ancak oruç ile olur.

Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Ey gençler topluluğu! Kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Zira evlilik gözü (harama) daha çok yuman, ırzı daha çok koruyan (bir yol) dur. Kiminde buna (evlenmeye) gücü yetmezse, ona oruç tutmak gerekir. Çünkü oruç ona eneme (gibi) dir." buyurmşlardır.


Ramazan ayında tuttuğumuz orucun faziletine dair, bir çok Hadisi şerifler mevcuttur. Hadisi şeriflerden bazıları şöyledir:

"Kim (farz olduğuna) inanarak ve (sevabını) Allah'dan ümid ederek oruç tutarsa; geçmiş günahları bağışanır."

"Oruç kalın bağırsağı inceltir, (tokluk hissi olacağından az yemek yedirir)eti soldurur, (insanı zayıfltır) ve cehennem hararetinden uzaklaştırır."

"oruçlunun uykusu ibadet, sükutu teşbih,duası makbul ve ameli kat kattır (ecri sevabı kat kat ödenir)."

"Oruçlu için iki ferahlık vardır, biri iftarda, biri Rabbine kavuştuğunda."

"Cennetin sekiz kapısı arasında "Reyyan"isimli bir kapı vardır ki; ondan sadece oruçlular girer."

"Cennet dört Zümre'ye aşıktır.1. Kur'an okuyan 2. Diline sahip olan.3. açları doyuran, 4. Ramazan ayında oruç tutan."

"Nefsim kudretinde bulunan allaha yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu,Allah katında misk'ten daha güzeldir (Hz.Allah oruçlu için ): "Kulum yemesini, içmesini ve şehvetini benim rızam için terk etti" buyurur,ve Meleklerine onun ile iftihar eder.

Ağız kokusu insanlar nazarında hoşlanılmayan bir şey olsa da itaatten kaynaklandığı için: Allah katında misk kokusundan daha makbuldür. Hatta normalde ağız kokusunu misvakla temizlemek lazım iken, İmamı Şafii Hazretleri oruçlunun ağız kokusunun devamını mübah görmüşlerdir.

Oruçlunun ağız kokusu Allah'a itaatin ve onun rızasını taleb etmenin bir eseri olduğundan ahirette misk kokusundan daha güzel kokacak ve oruç ehli, insanlar arasında bununla meşhur olacaktır. Oruç,kul le Rabbi arasında gizli olduğundan ahirette açığa çıkacaktır.

"Oruçlular kabirlerinden ağız kokuları miskten daha güzel koktuğu halde çıkarlar ve bu kokuları ile tanınırlar."

"Ademoğlunun bütün ameli,10 ila 700 kat arası olarak ecre nail olur. Hz. Allah:" ancak oruç hariç. O, benim içindir. Onu ben mükafatlandırırım. Kulum yemeği, içmeyi
şehveti benim için terk ediyor." buyurur.

"Cennette, üzerinde hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği, hiç bir beşerin (insanın) kalbine (aklına) gelmediği yiyecekler olan bir sofra vardır ki, ona ancak oruçlular oturur."

"Kıyamet günü bütün insanlar açtır.Ancak Peygamberler,onların ehli ve oruç tutanlar müstesna(hariç)"

Kıyamet günü oruçlular için arşın altında sofra kurulur. İnsanlar hesapta iken oruç tutanlar o sofrada yemek yerler. İnsanlar:" Bunlar kimlerdir? Biz burda hesapla uğraşırken yemek yiyorlar?" derler.O'nlara" Siz yemek yerken onlar oruç tutuyorlrdı" denilir


AYETLER


Kuranda oruç ile alakali tahmini 11 ayet geçiyor

2:183 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

2:184 - (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

2:187 - Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.

2:196 - Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.

4:92 - Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).

5:89 - Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

5:95 - Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.

19:26 - "Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım" de.

33:35 - Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

58:4 - Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.

66:5 - Eğer o sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisini Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir

http://www.fetvalar.com/



DİYANETE GÖRE ORUÇ İBADETİNDE HANGİ KRİTERLERE UYMALIYIZ? 




ORUÇ


İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve cinsî münasebetten uzak durmak demektir. Imsak vakti, baska bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sâdık, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bununla yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit ayni zamanda sahurun sona erip, orucun basladığı vakittir. 
İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazinin vakti girmiş olur. Akıllı, buluğ çağına erişmiş Müslüman'ın Ramazan orucunu tutması farzdır. Ancak oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolculukta bulunanlar oruç tutmayabilirler. Hastalar iyileştiklerinden, yolcular da memleketlerine döndükten sonra tutmadıkları oruçları kaza ederler. Hasta olan kişinin iyileşme ihtimali yoksa, tutmadığı her gün için bir fidye verir; yani bir fakiri bir gün doyurur. 
Hayiz ve nifas halindeki kadınlar, bu günlerinde oruç tutmayıp daha sonra gününe gün kaza ederler. Ramazan orucunu kasten ve isteyerek bozan kişi, bozduğu orucu kaza eder ve keffaret öder. Orucun keffareti, iki ay üst üste oruç tutmak, buna gücü yetmezse 60 fakiri doyurmaktır. 
Adak oruçlarin tutulmasi ile bozulan nafile oruçların kaza edilmesi vaciptir. Bunların dışında kalan ve mekruh olmayan oruçlar ise nafile oruçlardır. Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayraminin dört gününde oruç tutmak tahrimen mekruhtur. Muharrem ayının sadece onuncu gününde, yalnız cuma veya cumartesi günlerinde oruç tutmak, yılın tamamını oruçlu geçirmek ve akşam iftar etmeksizin birleştirerek oruç tutmak ise tenzihen mekruhtur. (I.P.) 



SAHUR


Oruç tutacak kişilerin imsak vaktinden önce gece yedikleri yemege sahur denir. Sahur oruca dayanma gücü verdiğinden, sahura kalkmak müstehaptir. Hz. Peygamber, "Sahur yiyiniz; çünkü sahurda bereket vardır." buyurmustur (Buhârî, Savm, 20; Müslim, Siyam, 9). Iftarda acele etmek, sahuru geciktirmek sünnettir. Ayrıca sahur vakti, duaların makbul olduğu vakitlerden biridir. (I.P.)



İMSAK


Sözlükte "kendini tutmak, engellemek, el çekme, geri durma" anlamlarına gelen imsâk, dinî bir kavram olarak, imsak vaktinden, iftar vaktine kadar yemeden, içmeden, cinsî münasebetten ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakın zıttı iftardır. 

İslâm'ın temel esaslarından biri olan orucun, tek rüknü imsâktır. Kur'ân-ı Kerim'de, "Artık (Ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." buyurulmaktadır (Bakara, 2/187). İmsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sâdık, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bununla yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip, orucun başladığı vakittir. 
İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti girmiş olur. Gündüz ve gecenin tam olarak teşekkül etmediği yerlerde, imsak ve iftar vakitleri, buralara en yakın normal bölgelere göre belirlenir. (İ.P.)



İFTAR


Dinî bir kavram olarak iftar, orucu açmak, oruçluya orucunu açtırmak, başlanmış orucu bozmak veya hiç oruç tutmamak anlamlarına gelmektedir. Genel olarak iftar oruca aykırı davranışta bulunma manasına gelmekle birlikte, yaygın olarak, oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun biçimde orucunu açması için kullanılmaktadır. 

İslâm'ın beş esasından birisi olan oruç; imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve karı-koca ilişkilerinden uzak durmaktır. İftar vakti ise, "Sonra akşama kadar orucu tamamlayın." âyetinde de (Bakara, 2/187) belirtildiği gibi akşamdır. Herhangi meşru bir mazeret bulunmaksızın, iftar vaktinden önce orucun bozulması helâl değildir; bozan kişi günah işlemiş olur. Ancak hastalık, düşkünlük, ihtiyarlık, zorlama, yolculuk gibi durumlarda orucun bozulmasına izin verilmiştir. 
Hz. Peygamber, iftar vakti girdikten sonra, oruçlunun iftarda acele etmesini ve oruçlarını hurma veya tatlı bir şeyle, ya da su ile açmalarını tavsiye etmiştir (Buhârî, Savm, 45; Müslim, Sıyam, 48; Ebû Dâvûd, Savm, 21). Oruç açılırken dua etmek sünnettir. 

Hz. Peygamber, iftar esnasında yapılan duaların kabul edileceğini müjdelemiş ve kendisi de, "Allâh'ım! Senin rızân için oruç tuttuk, Senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü Sen her şeyi işiten ve bilensin" şeklinde dua etmişlerdir (İbn Mâce, Sıyâm, 48; Dârekutnî, II/185). İftar konusunda Hz. Peygamber'in sünnetinden hareketle, İslâm toplumlarının kültürel birikim ve farklılıklarından kaynaklanan çeşitli âdet ve gelenekler oluşmuştur. 
Rasûlullah'ın "oruçluya iftar ettiren kimse, onun alacağı kadar sevap kazanır; oruçlunun sevabında da bir eksilme olmaz" hadisinden (İbn Mâce, Sıyâm, 45) hareketle, halkımız arasında iftar konusunda çok güzel gelenekler gelişmiştir. (İ.P.)

http://www.diyanet.gov.tr




Tüm islam alemine; ihlasla, şuurla giçirilmiş ve Allah (cc) ın rızasına erişilmiş bir ramazan ayı olmasını yüce Rab'bimden niyaz ediyorum. Amin


12 Nisan 2014 Cumartesi

KUR-AN MÜSLÜMANA NEYİ EMREDİYOR?

KUR-AN MÜSLÜMANA NEYİ EMREDİYOR?



OnLar: "Yetimin hakkını kesinlikle yemezler." (Nisa-2)

OnLar: "Yolda kalmışlara yardım ederler." (Bakara-177)

OnLar: "İnsanların kusurlarını affederler." (Ali İmran-134)

OnLar: "Yalnızca Allah'a dayanıp güvenirler." (Mücadele-10)

OnLar: "Yeryüzünde Alçak gönüllü olarak yürürler." (Furkan-63)

OnLar: "Yoksulluk yüzünden evlatlarını öldürmezler." (En'am-151)

OnLar: "Hakk'ı bile bile gizlemezler." (Bakara-42)

OnLar: "İnananlara 'Sen Mü'min değilsin' demezler." (Nisa-94)

OnLar: "Namuslarını (ırzlarını) korurlar." (Mü'minun-5)

OnLar: "Anne Ve Babalarına Öf Bile Demezler." (İsra-23)

OnLar: "Kötü zandan ve gıybetten kaçınırlar." (Hucurat-12)

OnLar: "Ahidlerine (Sözlerine) sadıktırlar." (Mü'minun-8)

OnLar: "Zekatlarını Hakkıyla Verirler." (Bakara-177)

OnLar: "Mü'minlere karşı alçak gönüllüdürler." (Maide-54)

OnLar: "Darlıkta ve bollukta da infak ederler." (Ali İmran-134)

OnLar: "Gerçekten felaha kavuşanlardır." (Mu'minun-1)

OnLar: "Allah'ın ayetlerini az bir menfaatle değiştirmezler." (Ali İmran-199)

OnLar: "Rasullerden hiçbirini birinden ayırt etmezler." (Bakara-136)

OnLar: "Allah'ın Adı Anıldığı zaman Kalpleri Ürperir." (Enfal-2)

OnLar: "Allah'a asla şirk koşmazlar." (Furkan-68)

OnLar: "(Her türlü) Zinaya asla yaklaşmazlar." (Furkan-68)

OnLar: "Namazlarını Huşu içinde Ve Dosdoğru kılarlar." (Mü'minun-2)

OnLar: "Boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler." (Mü'minun-3)

OnLar: "Mallarıyla Ve Canlarıyla Cihad Ederler." (Tevce-20)

OnLar: "Cahillerle asla tartışmazlar." (Furkan-63)

OnLar: "Kınayıcının kınamasından Hiçbir zaman korkmazlar." (Maide-54)

OnLar: "Emanetlerine ihanet etmezler." (Mu'minun-8)

OnLar: "Söz verdiklerinde sözünde dururlar." (Bakara-177



KUTLU DOĞUM

KUTLU DOĞUM


Bizi ve her şeyi yaratan, bitmez ve tükenmez nimetler içinde yaşatan Yüca Allaha hamd eder, kutlu Doğumunun 1442. senei devriyesini kutlamakta olduğumuz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimizi, bütün ev halkını, soyundan gelenleri, kendisi ile sohbet ve islam davasına sohbet edenleri sevgi ve saygı ile selamlarım.

Hz. Peygamber (sav.) yeryüzünü şereflendirmesiyle değişen insanlık ve kardeşlik ahlakı...


Sevgili Kardeşlerim! Bilindiği gibi Cenabı Hak, İnsanlara akıl, zeka, irade gibi nimetler vermekle kalmamış onlara bir takım seçkin kişiler aracılığı ile doğru yolu göstermiş ve insanların karanlık dünyalarını aydınlatmıştır. Bu seçkin kişiler "Peygamber" lerdir.
Tarih boyunca dünyanın her yerinde görünen hayır, ahlak, fazilet, adalet, merhamet ve şefkat tezahürleri Allah'ın İrşad ve Hidayetine, Peygamberlerin İlahi davetine dayanır.
Yüca Allah (c.c): "Her Ümmetin Peygamberi mevcüttür"(Farır/
24,Yunus/47) buyurarak bu gerçeği açıklamıştır.


Gerçekten Peygamberler, insanların mutluluğu için uğraşmışlar; hasedin, fesadın, şerrin, ahlaksızlığın kökünü kazıyıp atmak için çalışmışlar Kardeşlik ruhunun tesisi için uğraşmışlar ve insanlara saadet yolunu göstermişlerdir.

Peygamberler olmasa idi şüphesiz ki yer yüzü bugün'kinden çok daha karanlık, çok daha sıkıntılı, problemler bugünkünden çok daha büyük olurdu.

Bu sebeple insanlık dün olduğu gibi bugün de o büyük yol göstericilere; Peygamberlere çok şey borçludurlar. 

İlk Peygamber Hz. Adam ile son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) arasında pek çok peygamberler gönderilmiştir. K.Kerimde sadece bunların 25 tanesinin ismi geçmektedir.
Peygamberler zincirinin son halkası Hz. Muhammed ( s.a.v) dir. O Hatemül-Enbiyadır.

Kıymetli kardeşlerim! Nurlu ve Kutlu Doğumunun
1442. seneyi devriyesini "Kutlu Doğum Haftası"adı altında 1989 yılından beri kutlamakta olduğumuz Hz. Peygamber(s.a.v)in doğumu elbette insanlık tarihinin en büyük hadiselerinden biridir. Hz. Peygamberin doğumu, top yekun insanlığın da yeniden doğumu sayılır.

O'nun dünyayı şereflendireceği güne kadar; ak'ın karadan, gecenin gündüzden, gülün de dikenden farkı yortu. Dünya adeta umumi bir matem hane, varlık da bir kaos'tu. O'nun doğumundan sonra her şey adeta yeniden dirildi ve gerçek değerini buldu.
Hz. Peygamber(s.a.v)in yeryüzünü şereflendirmesi; aynı zamanda insanlığın da dirilişi sayılır. Hz. Peygamber, cihanı aydınlatan mesajıyla; dünyayı yeniden göklere göre tanzim etmiştir. 

O'nun yaydığı aydınlık sayesinde karanlıkların büyüsü bozulmuş, şeytanlar bozguna uğramış, hak gelmiş ve eşyanın mahiyeti değişmiştir.
Çünkü Hz. Peygamberin (s.a.v) dünyaya geldiği devrede dünyada, insanın en muhtaç olduğu şey: Huzur, sükun, asayiş, emniyet, kardeşlik ve kardeşlik ahlakı kalmamıştı.

Dünyanın bir çok bölgesinde kanlı boğuşmalara sahne oluyordu. Dünyanın düzen girmesi, insanlığın ıslahı için, kardeşlik ve kardeşlik ahlakı için bir peygamberin gelmesine ihtiyaç vardı. Bütün dünya Hz. Peygamberi dört gözle 
bekliyordu. 

Beklenen gelecekti...

Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz.Peygamber (s.a.v) bundan 1441 sene önce miladî 571 yılı pazartesi günü Mekkede dünyayı şereflendirmişti. 

"Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere (peygamber olarak) gönderildim" (Muvatta) buyuran sevgili peygamberimize, onun ahlakına, onun getirdiklerine, O'nun oluşturduğu kardeşlik anlayışına ve " Müslüman İmajına", O'nun yaymaya çalıştığı İslam anlayışına, O'nun çizdiği modele... 

Hulasa Hz. Peygamber (s.a.v)den, O'nun örnek ahlakından ve kardeşlik anlayışından yararlanmaya her zaman olduğu gibi bugün de çok muhtacız. Peygamberimizi; gelişen dünya şartlarına yön verecek insanlığın problemlerine çözüm getirecek K.Kerim zenginliği ile yeniden tanımalı ve tanıtmalıyız...
Alemlere rahmet olan 
Nurlu ve Kutlu Doğumunun 1441. sene-i devri tüm İslam alemine mübarek olsun hayırlar getirmesini Rab-bim cc. den niyaz ederim.  Selamlar...


Münür GÖRGÜN

    E. MÜFTÜ





5 Nisan 2014 Cumartesi

ÖLÜM HALİNDEKİ KİŞİYE TELKİN



باب تلقين المحتضر : لا إله إلا الله

ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSEYE

KELİME-İ TEVHİD TELKİNİ


Hadisler

919- عن معاذٍ رضي اللَّه عنه قالَ : قال رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « منْ كَانَ آخِرَ كلاَمِهِ لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه دَخَلَ الجنَّةَ » رواه أبو داود والحاكم وقال : صحيح الإِسناد .

919. Mu’âz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (Lâ ilâhe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer.”
Ebû Dâvûd, Cenâiz 20; Hâkim, el-Müstedrek, I, 351
Aşağıdaki hadisle birlikte açıklanacaktır.

920- وعن أَبي سعيد الخُدْرِيِّ رضي اللَّه عنهُ قال : قال رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لَقِّنُوا موْتَاكُمْ لا إِله إِلاَّ اللَّهُ » رواه مسل.

920. Ebû Sa’îd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölmek üzere olanlarınıza Lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz!”
Müslim, Cenâiz 1, 2.Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 16; Tirmizî, Cenâiz 7; Nesâî, Cenâiz 4; İbni Mâce, Cenâiz 3


Açıklamalar

İslâm tam anlamıyla Allah’ın bir olduğu inancı (tevhid) üzerine kurulmuş bir dindir. Müslüman, kendisine Yüce Yaratıcı tarafından bahşedilmiş olan ömrünü tevhid inancına bağlı olarak yaşamak durumundadır. Bunu başarabildiği ölçüde her iki dünyada mutlu olacaktır.

Dünyadan âhirete ölüm denen tabiî bir olayla geçilmektedir. Ölüm, bir anlamda dünya ile âhiretin kavuşma noktası olmakla beraber, herkes için bir evden ötekine göç etmek gibi pek kolay ve basit bir hâdise de değildir. Fevkalâde büyük sıkıntıları ve tehlikeleri olan bir olaydır. İnsanın can derdine düştüğü, nefsin ve şeytanın olanca gücüyle kişiyi sapıtmaya ve öteki dünyadaki hayatını zehir etmeye çalıştığı çok tehlikeli bir geçiş devresidir. Âhiret hayatını şekillendirecek güzel veya kötü sondan (hüsn-i hâtime veya sû-i hâtime) birinin gerçekleşeceği bir sahnedir. İşte bu sahneyi yaşamakta olan yani sekerât-ı mevt halinde bulunan kimselere, hadislerde ifâde buyurulduğu gibi “mevtâ” yani ölü gözüyle bakılır. Ama onlar henüz ölmüş değildirler;muhtazar yani ölümleri yaklaşmış kişilerdir.

Birinci hadiste sevgili Peygamberimiz bu durumda olan kimseler hakkında genel bir tesbit yapmakta ve “kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (Lâ ilâhe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer” buyurmaktadır. Bu konudaki hassasiyeti vurgulayan ve cennete girme müjdesini pekiştiren daha bir çok rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetleri topluca görmek isteyenler Tecrid Tercemesi’ne bakabilirler (IV 264-274).
Burada şu hususa da işaret etmek yerinde olacaktır. Kelime-i tevhid, kalpteki imanın işaretidir. Binâenaleyh hadisimizin anlamı “Kim, son anında Allah’a ve Resûlüne inanmış olarak âhirete göçerse, cennete girer” demek olur. Bu, herhangi bir sebeple kelime-i tevhidi açıkça söyleyemeyen kimselerin cehennemlik olduğu gibi yanlış bir anlayışı önler.

Müşrik bir kimse iken kelime-i tevhidi söyleyen ve ölüm anına kadar ona ters düşecek bir davranışta bulunmayan kimse cennete girer. Aynı şekilde Kelime-i tevhidi son nefesinde söyleme başarısını gösteren müslüman da, günahları sebebiyle cehenneme gitse bile sonuçta cennete girer. Hatta son nefesinde kelime-i tevhidi söyleyen kimse, doğrudan cennete girer. Hadisteki tesbit ve müjde ancak bu son şıkta gerçekleşir. Son nefesinde kelime-i tevhidi söyleyemeyen mü’minlerle onu söyleyenlerin farkı da bu son şıkta ortaya çıkar. Onun için son nefes çok önemlidir. Allah Teâlâ bizlere “son nefeste imanımızı yoldaş eylesin.”

Lâ ilâhe illallah demek elbette Muhammedü’r-resûlullah cümlesini söylemeyi de gerektirir. En azından Hz. Peygamber’in peygamberliğinin inkâr edilmemesi veya onun sadece Arap milletine gönderilmiş bir peygamber olduğunun iddia edilmemesi şartını ortaya koyar. Aksi halde lâ ilahe illallah demek, kişinin müslüman sayılması için yeterli olmaz. Zira Hz. Muhammed’in peygamberliğini veya peygamberliğinin evrenselliğini inkâr ederek müslüman olunamaz.

Âhirette yegâne değer ölçüsü iman olduğu için, ölüm denen bu zor geçitteki yolcuya yapılabilecek en büyük yardım, onun kelime-i tevhidi veya kelime-i şehâdetisöylemesine yardımcı olmaktır. Kendiliğinden bunu söyleyebilene ne mutlu. O müthiş anda, ölmek üzere olan kişinin çevresinde bulunan eş-dost ve akrabasına düşen en önemli görev, feryâd ü figân ile ortalığı gürültüye boğmak değil, uygun ve yumuşak bir tarzda, hatta “sen de söyle!” demeden, onun duyabileceği şekilde kelime-i tevhid veya kelime-i şehâdeti okumaktır. İkinci hadisteki “Ölmek üzere olanlarınıza lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz” tavsiyesi böylece yerine getirilmiş olur. Bu, ölmek üzere olan kişiye son anda çok değerli bir âhiret armağanı veya azığı sunmak demektir.

İkinci hadisteki tevhid telkininin, ölümden sonra kabir başında yapılan telkinle doğrudan bir alâkası yoktur. Ancak hem ölümden önce hem de ölümden sonra telkin yapılabileceği görüşünde olan âlimler de yok değildir. Nitekim “Ölülerinize Yâsîn okuyunuz” (Ebû Dâvûd, Cenâiz 19-20; İbni Mâce, Cenâiz 4; Ahmed İbni Hanbel,Müsned V, 26, 27; İbni Hibbân, Sahih, V, 3) hadisi de hem ölümden önce hem ölümden sonra Yâsîn okuma tavsiyesi olarak anlaşılmaktadır.

Ayrıca burada doğumdan ölüme tevhid telkini’nin dinimizde öngörülmüş olduğuna da dikkat çekmekte fayda vardır. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’nın Hz. Peygamber’e nisbet ederek bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İlk söz olarak çocuklarınıza güzelce lâ ilahe illallah demeyi öğretiniz!”buyurmuştur. Hz. Peygamber’in bizzat kendisi de Haşimoğullarının çocukları konuşmaya başladığı zaman onlara “Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdederim” de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt” anlamındaki İsra sûresinin 111. âyetini yedi kere öğretip söyletirdi. Sahâbiler de çocukları konuşmaya başladığı zaman, ilk söyledikleri söz bu olsun diye yedi kere Lâ ilâhe illellahdedirtmeyi güzel görürlerdi (Bu bilgiler için bk. Abdürrezzak, Musannef, IV, 334).

Bütün bu rivayetler, müslümanın hayatının doğumdan ölüme bir tevhid çizgisine sahip olduğunu göstermektedir.


Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Son nefeste imanla giden, cennete girer.

2. Dili kelime-i tevhidi söylemeye alıştırmak gerekir.

3. Hz. Peygamber, düzgün konuşmaya başladıkları zaman çocuklara ilk olarak kelime-i tevhidi öğretmeyi, ölmek üzere olanlara da kelime-i tevhidi söylemesini telkin etmeyi tavsiye buyurmuştur.

4. Müslümanın hayatı tevhid telkini ile başlayıp tevhid telkini ile biter.

5. Mutluluk ve kurtuluş müslümanlıktadır.

6. Son nefesini vermek üzere olanlara yapılabilecek en büyük iyilik, kelime-i tevhidi söylemelerini telkin etmektir.

7. Son nefesini vermek üzere olanlar, ölü hükmündedirler. Bu yüzden onlara “mevtâ” denilebilir.



19 Şubat 2014 Çarşamba

Merhamet Kapısı: Tövbe

ALLAH'IN cc. MERHAMETİ


Merhamet Kapısı: Tövbe 


Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (AL-İ İMRAN SURESİ / 132)

Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (NİSA SURESİ / 110)


Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (A'RAF SURESİ /


(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (A'RAF SURESİ /

Dedi ki: "Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir." (YUSUF SURESİ /


Kendisine ulaşmadan canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere onlar, ağırlıklarınızı taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir. (NAHL SURESİ / 7)


Veya onları bir korku üzerinde yakalayıvermesinden (mi emindirler)? Öyleyse Rabbin, gerçekten şefkatli ve merhamet sahibidir. (NAHL SURESİ / 47)


Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri kıldık. (İSRA SURESİ / 8)


Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik. (İSRA SURESİ / 54)


Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametli olandır. (İSRA SURESİ / 66)


Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." (KEHF SURESİ /


Kendisine ulaşmadan canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere onlar, ağırlıklarınızı taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir. (NAHL SURESİ / 7)


Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri kıldık. (İSRA SURESİ / 8)

Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." (KEHF SURESİ / 81)


Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." (ENBİYA SURESİ /

Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (HAC SURESİ 

Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler. (MÜ'MİNUN SURESİ /

"Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de," (MÜ'MİNUN SURESİ /


Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (MÜ'MİNUN SURESİ /Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (MÜ'MİNUN SURESİ / 118)


Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir. (ŞUARA SURESİ /

Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O'na çevrilip-götürüleceksiniz. (ANKEBUT SURESİ /


Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O'na çevrilip-götürüleceksiniz. (ANKEBUT SURESİ / 21)


Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (RUM SURESİ /

Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir. (FETİH SURESİ /

Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (HADİD SURESİ /

Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. (BELED SURESİ / 17)



GÜNAH ve KUSURLARIN BİLİNCİNDE OLMAK


İnsan her an bir hata yapabilir, günah işleyebilir. Hiç kimse kusursuzluk iddiasında bulunmamalı, kendini hata yapmaktan müstağni görmemelidir. 
Kur’an, Allah’tan bağışlanma dilemenin çok doğal bir mümin özelliği olduğunu bildirir. Allah’tan bağışlanma dilemek, yani istiğfar etmek, insanın günahlarının örtülmesi için Rabb’imize yalvarması ve O’nun sonsuz merhametine sığınmasıdır. 

Müminleri inkarcılardan ayıran en önemli özellik bağışlanma dilemek ve tövbe etmektir. 
İnkarcılar kendilerinin hatasız ve günahsız olduklarını düşünürler.

Müminler ise kendilerini hatadan müstağni görmek gibi bir iddiada bulunmazlar. Kuşkusuz mümin hata yapmak, günah işlemek istemez ancak kötülüğü emreden nefsine bir an yenilebilir ya da ibadetlerinde gevşeklik gösterebilir. 
Ancak ardından pişmanlıkla Rabbine yönelip bağışlanma dileyerek, Allah’ın sonsuz affediciliğine ve rahmetine sığınır. 
Allah’tan bağışlanma dilemek için mutlaka bir hata yapmış olmak gerekmez. Mümin bağışlanma dileyerek kulluğunu, Rabb’i karşısındaki aczini, O’nun yardımı olmaksızın hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini dile getirir. 

Bağışlanma dilememek ise acizliğinin, hata ve günahlarının şuurunda olmamaktır. Bu gaflet içindeki ruh hali zamanla kişinin kalbinin katılaşmasına, nefsinin bencil tutkularını ilahlaştırmasına, şeytanın enaniyetli karakter özelliklerini taşımasına ve sonsuz azabına sebep olabilir.

Dua etmek gibi, bağışlanma dilemenin de yeri ve zamanı yoktur. Bağışlanma dileme, bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm hatalar için Allah’ın affediciliğine sığınmaktır. Ayrıca bir mümin, diğer müminler için de bağışlanma dileyebilir.


Tövbe ise, belirli bir günah için yapılır ve tövbe eden insan, yaptığı hatayı düzeltmeye kesin karar verir, bir daha aynı hataya düşmemek için Rabb’imizden yardım diler. Ancak unutulmamalıdır ki, bağışlanma dileme de tövbe de samimi ve içten olmalıdır. 
Allah’ın “Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin…” (Araf Suresi, 55) buyruğu, bağışlanma dilerken de, tevbe ederken de insanın yaşaması gereken ruh halidir. 

Bir Kur’an ayetinde, "Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler" 

“Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın, tövbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.” (Mü’min Suresi,7) ifadesiyle, meleklerin, Allah’ın buyruğuna uygun olarak hem arşı taşıdıkları, hem Allah’ı tesbih ettikleri, ayrıca iman edenler için de bağışlanma diledikleri haber verilir. 

Meleklerin bağışlanma dilemesi ise insan için büyük bir lütuftur. Onlar göğü tutup, hamd edip, bağışlanma dilerken, insanın büyüklenerek yüz çevirmesi ise büyük gaflettir. İnsan, tatmin bulmuş olan bu varlıkların bağışlanma dilemesine de layık yaşamalıdır. 

Allah, insanlara karşı sonsuz merhametli ve bağışlayıcıdır. İnsan, doğru yola yönelmesi için Allah’ın bir rahmet olarak verdiği süreyi iyi kullanmaz, vakit varken tövbe edip bağışlanma dileyerek Rabb’ine yönelmezse sonuç kaçınılmaz bir azap olabilir. Kendisi için belirlenen sürenin ne zaman dolacağını bilemeyen insan, imanını güçlendirmek ve ahlakını güzelleştirmek için çaba göstermelidir. 
"Henüz yaşıyorken, her insan için Allah’tan bağışlanma dileme ve tövbe yolu her an açıktır."

“Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür” (Ali İmran Suresi, 193)

Peygamberimiz (sav)Ey Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın. Mağfiretinle beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. (Tirmizî, Daavât, 96)

Peygamberimiz (sav) de, insanlara her zaman tevbe edebileceklerini bir hadisinde şöyle hatırlatır: “Tövbe kapısı açıktır, Güneş garpten doğuncaya kadar kapanmaz.” (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis)


Allah'ım senin nihayetsiz affın ve merhametin bize hareketlerimizden fazla ümit veriyor ve senin merhametinin ve affedici özelliğinin verdiği güven, senin cezanın korkusundan fazla umutlandırıyor... Zünnun Mısrî



Hadisler

• Allah mahlûkâtı yarattığı vakit, kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kitabına "Rahmetim gazabıma üstün geldi." diye yazdı. (Buhârî, Tevhid 15, 22, 28 55; Müslim, Tevbe, 14-16)


• Kim de içinden bir kötülük yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, bir kötülük günahı yazılır veya Allah onu siler. (Dârîmî, Rikâk, 70)


• Allah, ancak merhametli kullarına rahmet eder. (Müslim, Cenâiz, 11; Buhârî, Merdâ, 9)


• Allah Tealâ rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün canlılar birbirine merhamet ederler. Hatta kısrak (emzirirken) yavrusuna basıp da zarar verir korkusuyla ayağını kaldırır. (Buhâri, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 21)


• İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez. (Buhârî, Tevhîd, 2)


• Bir adam yanındaki çocukla Hz. Peygamber (s.a.s.)’e geldi. Adam çocuğu bağrına basıyordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Ona karşı merhametlisin değil mi?” diye sorunca adam: “Evet” dedi. Bunun üzerine O (s.a.s.): “Allah O’na karşı senden daha merhametlidir. O, merhametlilerin en merhametlisidir” buyurdu. (Buhârî, Edebü’l-Müfred, 137)


• Yüce Allah: “Ben mehametlilerin en merhametlisiyim. Bana hiçbir şeyi ortak koşmayanları cennetime koyun” buyurur ve bunun üzerine onlar cennete girerler. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 4)


• Çölde yaşayan Araplardan bazıları Resulullah’ın (s.a.s.) yanına geldiler; (Onun çocukları öpüp sevdiğini görünce):
-Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? dediler. Hz. Peygamber (s.a.s.):
-Evet cevabını verince onlar:
-Ama biz vallahi çocukları öpmeyiz dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
-Allah sizin kalbinizden merhameti söktüyse ben ne yapabilirim, buyurdu. (Müslim, Fedâil, 64)


• Akra’ b. Hâbis Hz. Peygamber (s.a.s.)’i torunu Hasan’ı öperken görünce: “Benim on çocuğum var onlardan birini bile öpmedim” dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.): “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu. (Müslim, Fedâil, 65)


• Allah Teâla bazı şeyleri farz kılmıştır onları koruyunuz! Bazı sınırlar (yasa/klar) koymuştur; onları aşmayınız! Bazı şeyleri haram kılmıştır, onlara da yaklaşmayınız. Bazı şeyleri de, unuttuğu için değil, size merhametinden dolayı onlardan söz etmemiştir, onları da soruşturmayın. (Hâkim, Müstedrek, IV, 115)


• Ben Muhammed’im, Ahmed’im, (peygamberlerin izinden giden) Mukaffî’yim, (insanları etrafına toplayan) Hâşir’im, tevbe peygamberiyim, rahmet peygamberiyim. (Müslim, Fedâil, 126)


• Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Ben ancak rahmet olarak gönderildim. (Müslim, Birr, 87)


• Ben bazen uzatmak niyetiyle namaza başlarım. Fakat bir çocuğun ağlayışını duyar ve annesinin ona düşkünlüğünü bildiğim için namazı kısa tutarım. (Müslim, Salât, 192)


• "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." (Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16)

İnsanın merhametli olması

Allah'ın kullarına, şefkat ve merhametle muamele et. Merhamet ve şefkatini bütün canlılara ve mahlûkata bolca yay ve sakın ola ki; «Bu ottur, cansızdır, faydası yoktur.» deme! Bilâkis, senin idrakinin ötesinde, onların pek çok faydası ve hayrı vardır. Yaratılmışı, bulunduğu hâl üzere bırak ve ona Yaratıcı'nın merhametiyle merhamet et! Muhyiddin İbn-i Arabi


Kendisinden öğüt isteyene, "merhametli ol" demek ne güzeldir. Abdulah ibn-i Mesud(r.a)


Merhametli ol: Ey oğul! Cenab-ı Hak şefkati ve merhameti sebebiyle Musa Aleyhisselam'a peygamberlik verdi. Ey oğul! Sen de şefkat ve merhameti elden bırakma ki merteben yüce olsun. Yeryüzünde olan mahlûkata merhamet eyle. İmam Gazalî


"Merhamet olmazsa fazilet kuru kelimedir."Hz. Ali



Şu on şey insanı küçültür:


Kin gütmek
kızmak

Kibirlenmek
Azgınlık
Münakaşa Etmek
Cimrilik
Haksızlık
İnsanlara Saygısızlık
Kötü Huyluluk

Merhametsizlik. Beyazıd Bestamî

 "Allah rahmet gözüyle sadece kalbinde merhamet bulunanlara bakar, sâlih amel işlemiş olsa bile." İbnu Ebî Cemre ilâveten der ki: "Kişiye düşen, nefsini bu ihtimallerin hepsiyle tartmasıdır. Birinden müsbet netice alamazsa hemen Allah'a iltica edip yardımını talep etmelidir."


Yalnız kendini koruyan kişi merhamet sahibi değildir. Merhametli kişi başkalarının iyiliği için çalışan kimsedir. İyi kimse derdi olanlara deva olur. Yusuf Has Hacib

İnsanların seçkini, faydalı olan kimsedir, halk nazarında muteber kimse merhametli olan kimsedir.Yusuf Has Hacib

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaş ol. Ahmet Yesevî

Sende zulüm, haset, merhametsizlik ve bunlar gibi kötü huylar olduğu halde, bunlardan dolayı kendine gücenmiyorsun da bunları bir başkasında görünce ürküp rahatsız oluyorsun. Bu ürküş, insanın kendinden ürkmesidir. Hz. Mevlâna


Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol,Cömertlik ve yardım etmede akar su gibi ol,Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol. Hz. Mevlâna


Merhametsizlik kılıcını çeken kişi, merhametsizlerin kılıcı ile ölür. Molla Cami

Acımak bir derttir çoğu zaman derdi acıya yığar. Mahlûkun acıması dertten doğar da Halik merhametiyle sevince boğar. Merhamet ok ok yürekler kanatır yaratılanda; merhamet eseri olarak yağmur yağmur sevindirir kulunu Yaratan da. İskender Pala

Merhamet içimizde bir yerlerde sönmeye yüz tutmuş insanlık kandilini yeniden tutuşturan ve bizi en temel halinde insanlığımıza geri çağıran bir duygu. Verecek hiçbir şey yoksa bile elinde, kardeşinin acısı için kendini verebilir, kendi ruhunu, dostluğunu, kardeşliğini ikram edebilirsin. Kemal Sayar

Merhamet her zaman intikamdan daha değerlidir. Shakespeare

Merhamet en etkili silahtır; kalbe kadar işler ve ebediyete kadar iyileşmeyecek yaralar açar. Lavigerie