28 Eylül 2013 Cumartesi

BİR DUA


Mevlam, ey mevlam! Bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol. Ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi! Rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-, ey merhametlilerin en merhametlisi! ALLAHIM.



Allah’ım! Sadece tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna çıkan hariç mal ve evlatların -insana- hiçbir yararı olmadığı günde senden aman diliyorum.
Zalimin -hasretle- ellerini ısıracağı ve “keşke ben Resulullah’a -itaat- yolunu tutsaydım” diyeceği günde senden aman diliyorum. Günahkârların yüzlerinden tanınacağı, saçları ve ayaklarından tutulacağı günde senden aman diliyorum. Babanın oğul yerine ve evladın da baba yerine cezalandırılmayacağı günde senden aman diliyorum.

Ve doğrusu Allah’ın vaadi haktır. Zalimlere mazeretlerinin bir fayda sağlamayacağı, onların Allah’ın rahmetinden uzak ve kötü bir menzilde olacağı günde senden aman diliyorum. Hiç kimsenin kimse üzerinde güç sahibi olamayacağı ve yetkinin yalnız Allah’a has olacağı günde senden aman diliyorum.

İnsanın kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve evlatlarından kaçacağı ve herkesi meşgul edecek bir işle uğraşacağı günde senden aman diliyorum. “Suçlu o günün azabından -kurtulmak için- eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini vermek ister. Hayır -hiçbir zaman bu imkanı bulamayacak-! O -cehennem ateşi-, alevlenen bir ateştir. Deriler kavurur, soyar.” Bu günde senden aman diliyorum.

Mevlam, ey mevlam! Sen mevlasın ben ise bir kulum; kula mevladan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen -varlığımın- sahibisin, ben ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen azizsin, ben ise zelil; zelile azizden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen yaratansın, ben ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen güçlüsün, ben ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen zenginsin, ben ise yoksul; yoksula zenginden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen bağışta bulunansın, ben ise sail; saile bağıştan bulunandan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen dirisin, ben ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen bâkisin, ben ise fâni; faniye bakiden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen ebedisin, ben ise geçici; geçiciye ebediden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen rızıklandıransın, ben ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen cömertsin, ben ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen afiyet verensin, ben ise -derde- tutulan, derde tutulana afiyet verenden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen büyüksün, ben ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen hidayet edensin, ben ise sapan; sapana hidayet edenden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen rahmansın, ben ise merhamet edilecek olan; merhamet edilecek olana rahmandan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen güç sahibisin, ben ise imtihan edilen; imtihan edilene güç sahibinden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen kılavuzsun, ben ise yolunu şaşırmış; yolunu şaşırmışa kılavuzdan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen bağışlayansın, ben ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen galipsin, ben ise mağlup; mağlubu galipten başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen eğitensin, ben ise eğitilen; eğitilene eğitenden başka kim merhamet eder? 
Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise alçak ve düşük; düşük birisine yüce olandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Rahmetinin hakkı için bana merhamet eyle.

Mevlam, ey mevlam!Bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol. Ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi! Rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-, ey merhametlilerin en merhametlisi! AMİN ECMAİN. 

SELM VE DUA İLE ...

Dr. Muhammed Bozdağ Hoca'nın, "DUA" sohbetleri.








DÖRT KAPI

DÖRT KAPI

Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;
"-Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"

"-Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım.
...
Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.

Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana; "-İşte sana istediğin örnekler....
Birinci, şeriat kapısını geçmiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.

İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu.

Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.

Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile..."

25 Eylül 2013 Çarşamba

Yatsı namazının kerehat vakti

YATSI NAMAZININ KERÂHET VAKTİ



Dilerseniz sözü hiç uzatmadan, mevzu ile ilgili ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed el-Fârukî es-Serhendî (k.s.) hazretlerinin ikaz ve hatırlatmalarına kulak verelim. 

“Gece namazına kalkmaya vesile olması için, yatsı namazını gecenin son yarısına bırakmak, cidden kabul edilmeyecek bir husustur. (1)“Hanefî âlimlerince, yatsı namazını bu vakitte edâ etmek mekruhtur. Onlar bu kerâhati, tahrîmî mekruh olarak kabul etmişler; yatsı namazının, gecenin ilk yarısına kadar kılınmasını mubah, ondan sonraya (yani imsak vaktine kadar) bırakılmasının mekruh olduğunu söylemişlerdir. Mubahın karşılığı olan mekruh da, harama yakın olan mekruhtur. Şâfiîlere göre ise, yatsı namazını o vakitte edâ etmek (kerâhetle dahi) câiz değildir. 


“Bu işi (yatsı namazını geciktirmeyi); gece ibadetine kalkmaya sebep, mânevî zevklerin husûlüne ve o vakitte cem‘iyyete(2) vesîle olması için yapmak, cidden kerih (çirkin bir davranış olarak) görülmüştür. Zira bu maksat için sadece vitir namazını tehir etmek kâfidir, hatta bu tehir müstehaptır. Böylece, müstehap olan bir vakitte vitir kılınmış, uyanıklık ve gece kıyâmından maksat da elde edilmiş olur. 


“O halde münasip olan; bu ameli, yani yatsı namazını gece yarısından sonraya erteleme işini terk etmek ve (o vakitte kılınan) geçmiş yatsı namazlarını kaza etmektir. İmâm-ı A‘zam-ı Kûfi (rh.), abdestin âdâbından bir edebi terk ettiğinden dolayı, kırk yıllık namazı kaza etmiştir...” (3) 

DİPNOTLAR

(1) Gece yarısı, içinde bulunduğumuz günün öğle namazı vaktinin giriş saatidir. Yani gecenin yarısı ile gündüzün ortası birbirine mütenazır/simetridir. Mesela öğle namazı vakti saat 12:0'de giriyorsa, geceliyin saat tam 12:00 (24:00)'yi gösterdiğinde o vakit gecenin ortasıdır. Ancak ibadet vakitlerindeki temkin de gözönüne alınarak en az bu saatten 10 dakika öncesine kadar yatsı namazı kılınmış olmalıdır. Aksi takdirde yani belirtmeye çalıştığımız bu vakitten sonra kılınan yatsı namazı mekruh olur.


(2) Cem‘iyyet, derli toplu, düzenli ve huzurlu olma demektir. Tasavvufta ise, mâsivâdan yani Hak’tan gayri her şeyden yüz çevirme ve dikkati sadece Allah Teâlâ’ya teveccüh noktasında toplamadır. Kalbin huzursuz ve dağınık halde olmaması, insanın zihnen ve kalben kendisini tamamen Hakk’a vermesidir. (Abbâdî, Kutbuddîn Ebu’l-Muzaffer, Sûfînâme, Tahran, 1347, s. 173)


(3) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 1, 29. Tabii buradaki "kaza etmek" hükmü işin takva yönüyle alakalıdır. Meseleyi fetva yönüyle düşündüğümüz zaman, gece yarısından sonra kılınan yatsı namazı kerâhetle birlikte caizdir, eda edilmiş sayılır. Ancak takva sahibi mü'minler, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin buyurduğu, İmâm-ı A'zam hazretlerinin uyguladığı gibi, bu şekilde yani kerâhet vaktinde veya âdâba riayet etmeden kıldıkları namazları, onların bu ihtiyatlı görüşlerine uyarak kaza ederler. Yoksa fıkıh ve fetva açısından o vakitte kılınan yatsı namazı, mekruh olmakla birlikte kişiyi o namazın borcundan kurtarır. Fakat sevap adına bir şey elde edemez. Çünkü bu davranış, aynen ikindiyi güneşin kızıllaşma anına kadar bırakmaya benzer ki, harama yakın bir iş yapmış olur. Bununla birlikte tabii ki kazaya bırakılmamalı, mutlaka kılınmalıdı
Osman Yıldız: İmam Hatip


2- HADİS
 -Ey allahın resulü, Hangi ameller daha faziletlidir? diye sordum.-
"Vaktinde kılınan namaz" buyurdular.
*
"Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir". Hz. Peygamber (sav)


HAYIRLI CUMA'LAR

Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme...