25 Aralık 2013 Çarşamba

Bir Müslüman "noel'i" kutlamalımı?

NOEL VE MİLADİ YILBAŞI

,

Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar". (En.am suresi. Ayet 150)


Ezelden ebede kadar, insanlığın felahı ve kurtuluşunu hedef alan, ve bunun dayandığı delilleri bir bir açıklayan yegane müessese ’’İslam Dini’’ dir.

Yüce Rabbimiz, en üstün bir din olarak İslam Dinini göndermiştir. Bu yüce dinimiz, kendine has hükümleriyle, tazeliğini kıyamet sabahına kadar muhafaza edecek güzellikleriyle, ve pırıl pırıl insanlığa ışık saçan hakikatleriyle, on dört asırdan beri ayaktadır; Kıyamete kadar da ayakta kalacaktır...


İşte mensubu olmakla şeref duyduğumuz yüce dinimiz, kendi kaide ve kurallarını tahrif edecek müdahalelere, ve beşeri düşünceleri ona karıştırmayı hedef alan, her türlü teşebbüse karşı uyanık olmamızı biz mü’minler'den istemiş, ibadetlerde ve adetlerde, Gayri müslimleri taklit etmekten şiddetle kaçınmamızı emretmiştir.
Milletler; dini esaslara bağlılıkla, milli hasletlerini korumakla ayakta kalmışlardır. İslamiyyete bağlılığı gevşeyen, milli inanç ve düşüncelerini inkar eden milletler, taklitçisi olduğu topluluğun uydusu haline gelmişlerdir. 


Peygamberimiz Efendimizde bir Hadis-i Şeriflerinde mealen şöyle buyuruyorlar: 
“Kim bir kavme benzemeye özenirse, o da onlardandır.” 
Bu suretle, içi boşaltılmış Hıristiyanlık, kendi ırkından ve soyundan başkasına hayat hakkı tanımayan kokuşmuş yahudilik adetlerine özenti duymaya set çekmiş, taklitçiliği adet haline getirenlerin, milli ruhunu kaybedip, özendiği o topluluğun mahiyet ve karakterini elde edeceğine işaret buyurmuşlardır.

Dinin direği olan namaz ibâdeti, dahi güneşe tapanlara benzememek için, kerâhat vakitlerinde yapılmaz.


Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde meâlen şöyle buyurur: 

“Ey îmân edenler. Yehûd ile Nasârâyı (Hıristiyanları) dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin (Yahûdiler, yahûdilerin, Hiristiyanlar hiristiyanların) dostlarıdırlar, siz müminlerden her kim, onları dost tanır, velî tutarsa, şüphe yok ki o da onlardandır. Onlardan sayılır. Âhirette onlarla berâber haşrolunur...)(Mâide, 51 Elmalılı, 3/1712),
“Mü’minler, mü’minleri bırakıpta kâfirleri dost edinmesin” (Al-i İmrân, 28 )
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ehl-i küfre benzemekten korkutmak için; 

“Kim bir kavme benzemeye azmederse,o onlardandır ”buyurmuşlardır. (Feyzü’l-Kadir)

Diğer bir hadîs-i şerîflerinde; “Bir kişi, diğer bir kişinin ameline, yoluna ve âdetine râzı olursa, muhakkak ki o onlardandır.” buyurmuşlardır. (Kenzü’l-Ummal, 9/10)


Yüce dinimizin mensubu olduğunu, ve müslümanca yaşamaya çalıştığını söyleyen nice insanların,müslümanlarla alakası olmayıp, temamen başka dinlere mensup insanların adeti olan, "NOEL, PASKALYA" ve benzeri adetlere kendilerini kaptırıp, büyük günah bataklıklarına düştükleri bir hakikattir. 

İşte yukarıda bahsi geçen adetlerden biriside, bugün akşamdan sonra bütün hıristiyan alemince, ve memleketimizde de birçok gafil insan tarafından kutlanacak olan, noel ve miladi yılbaşı eğlenceleridir. O noel ve yılbaşı ki; Müslümanlıkla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayıp bilakis hıristiyanlığın küfür kokan bir adeti olduğu için, hem dinimize, hemde özünü dinimizden alan örf ve adetlerimize zıttır.


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri:
“İki dîni tasdik eden dahi, şirk ehlinden sayılır. İslâm hükümleri ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs edenler müşriktir. Halbuki küfürden uzaklaşmak, şirk şâibelerinden sakınmak tevhiddir.’ buyurarak, şöyle devâm eder:
Hindûların büyük bildikleri günlere tâzîm, Yahûdîler ve hıristiyanlarca bilinen âdetlere uymak, küfrü îcâp ettirir."
Nitekim ehl-i İslâm’ın câhilleri, bilhassa kadınlar, kâfirlerin belli günlerindeki küfür merâsimini icrâ etmektedirler. Bunları, kendileri için de bayram kabul edip, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlar gibi hediyeler yollarlar... Böylelikle o merâsîme tam mânâsı ile îtinâ ederler. (Mektubât-ı Şerife, 3 /41)

İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Hazretleri, böyle merâsimleri icrâ ile ehl-i küfre benzeyenlerin acıklı sonunu şu ifâdeleriyle haber verirler:

Bir defâsında, bir hastanın ziyâretine gittim. Ölümü yaklaşmıştı. Hâline teveccüh ettiğim zaman gördüm ki kalbi, şiddetli zulmet içinde. Her ne kadar bu zulmetin kalkması için teveccüh ettiysem de kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki, bu zulmetler, kendisinde saklı duran küfür sıfatından dolayıdır. Bu sıkıntıların başlangıcı dahi, küfür ehli ile dost geçinip durmasıdır".

Bundan sonra belli oldu ki bu zulmetlerin def’i için teveccüh, yerinde bir iş değildir. Zîrâ onun bu zulmetlerden temizlenmesi, cehennem azâbına kalmıştır. Ki küfrün cezâsı da odur. Ve bana mâlum oldu ki, onda îmandan bir zerre miktarı mevcuttur ve bunun bereketiyle cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.

Noel ve yılbaşı; içkiyi fuhşu teşvik edip, yeşeren çam fidanlarının yok edilmesine, israfa, kumara, cinayete ve sefalete teşvik edip iflasın amili olduğu ve İnsanı, insanlık tahtından indirip hayvani bir seviyeye düşürmektedir. Süfli bir hayata zebun kıldığı gibi, İnsanı mümtaz vasıflardan ayırıp, Hak'kın ve halkın nazarında en aşağı seviyeyelere düşürmektedir...


Yine içkinin kontrolü altına giren insana herkesin gözü önünde her türlü bayağılığı işlettiği, edep ve haya duygularının yok olmasına, birçok fazilet müesseselerinin yıkılmasına sebebiyet verdiği için. 
Daha bizim bildiğimiz bilmediğimiz, nice nice rezaletin işlendiği bir gece olması sebebiyle, yüce dinimizin esaslarına, içtimai hayata, akla ve mantığa, edep haya ve ahlak müesseselerine tamamen zıttır.

Muhterem Mü’minler! İşte böyle bir gece, biz mü’minlere, duvara astığımız takvimin tükenip bir yenisinin konulacağını hatırlatmaktan başka hiçbir şeyi ifade etmemelidir. Bir mü’minin bu gece niyetiyle, normal günlük yaşayışına ilaveten, en küçük bir değişik davranışta bulunması iman, inanç ve i’tikad noktasından büyük tehlike arz etmektedir. 

Bu sebeple, şuurlu mü’mine bu gecede düşen vazife; yemesinde içmesinde, giyim ve kuşamında en küçük bir değişiklik yapmayıp, sadece Ümmet-i Muhammedin bu gecenin şerrinden, zulmetinden emin olmaları, ve hakiki iman ve hidayet üzere hayatlarını tamamlamaları için Cenab-ı Hakk’a çokca dua ve iltica etmektir. 



Bir ayet-i kerimede meâlen 
“Bırak onları(kendi hallerine) yesinler, eğlensinler! Onları (boş bir) emel oyalayadursun. Yakında bilecekler onlar.”

(Emekli İMAM Hatip: Osman Yıldız)


Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar". (En.am suresi. Ayet 150)

Allahın! düşmanlarının bayramlarını kutlamaktan sakının (Hazreti Ömer ra.)

"Kim herhangi bir gruba benzerse o da onlardandır." (Ebu Davûd, Libas 4) diyor Peygamberimiz. (asm)


22 Aralık 2013 Pazar

Günah işlemediğimizi zannetmeyelim

  GÜNAH İŞLEMEDİĞİMİZİ ZANNETMEYELİM!  


Günah işlemediğimizi zannetmeyelim. Kalbimizi ve hayatımızı tertemiz sandığımız halde gırtlağımıza kadar kire bulaşmış olabiliriz. Açık gizli, büyük küçük yğınlarca günahın içerisindeyiz. İnternete giren, telvizyonu açan, sokağa çıkan savaş meydanındaymış gibi günah bombardımanı altında kalıyor. Gıybet, yalan, iftira, nefret, kin, kibir, din kardeşine sui zan, ortalıktaki fitne laflarını taşıma, ezana hürmetsizlik, Kur'ana ilgisizlik, eşi, evladı ihmal gibi binlerce günahla geceliyoruz. Tövbeye tutunmayanı secdesi kurtarmaya yetmez. Yüce Yaradan'a yakarıp bağışlanma dilemekten başka kurtuluşumuz yok. Yakaralım birlikte:

"Şeytanın şerrinden sana sığınırız yüce Rabbimiz. Bizleri bağışla Bizleri günahlarımızdan arındır. Bizleri fitnelerin eline düşürme. Sana şükürler ederiz." Dr. Muhammed Bozdağ


20 Aralık 2013 Cuma

BİR MÜSLÜMANIN KARDEŞİNE DUASI


BİR MÜSLÜMANIN KARDEŞİNE DUASI

"Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe tam îman etmiş olmaz." 
(İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/113.)

"Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: 'Bir misli de sana olsun.' demesin."

Müslim, Zikr 86, 88


10 Aralık 2013 Salı

Çıktım erik dalına (Yunus Emre)


  ÇIKTIM ERİK DALINA  


Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü,
Bostan ıssı kakıyıp der; ne yersin kozumu?
Uğruluk yaptı bana, bühtan eyledim ona,
Çerçi de geldi aydır hani aldın gözgünü.


Kerpiç koydum kazana, poyraz ile kaynattım,
Nedir diye sorana, bandım verdim özünü.
İplik verdim cullaha, sarıp yumak etmemiş,
Becid becid ısmarlar, gelsin alsın bezini.

Bir serçenin kanadın kırk katıra yüklettim,

Çift dahi çekemedi, şöyle kaldı kazını.
Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere,
Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu.


Bir küt ile güreştim, elsiz ayağım aldı,
Güreşip basamadım, gövündürdü özümü.
Kafdağı'ndan bir taşı şöyle attılar bana,
Öylelik yola düştü, bozayazdı yüzümü.

Balık kavağa çıkmış, zift turşusun yemeğe,

Leylek koduk doğurmuş, baka şunun sözünü.
Gözsüze fısıldadım, sağır sözüm işitmiş,
Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü.


Bir öküz boğazladım, kakladım sere kodum,
Öküz ıssı geldi der, boğazladım kazımı.
Bundan da kurtulmadım, n'ideyim bilemedim?
Bir çerçi de geldi der: Kanı aldın gözgümü.

Tosbağaya sataştım, gözsüz sepek yoldaşı,

Sordum; sefer nereye? Kayseri'ye âzimi.
Yunus bir söz söylemiş, hiçbir söze benzemez,
Münafıklar elinden örter mana yüzünü.


Yunus Emre

4 Aralık 2013 Çarşamba

Kelime-i Şahadet


            KELİME-İ ŞAHADET            






Dünyada olan 5 fayda
1- Adı güzel çağrılır
2- İslamın emir ve yasakları kendisine farz olur 
3- Cezadan ve aşağılanmaktan kurtulur 
4- ALLAHü azim-üş-şan, ondan razı olur 
5- Cümle müminler ona muhabbet eder 

Ölürken olan 5 fayda 
1- Azrail aleyhisselam ona güzel suretle gelir 
2- Yağdan kıl çeker gibi ruhunu alır 
3- Cennet kokuları gelir 
4- Müjdeci melekler gelir 
5- Merhaba ya mümin! Sen cennetliksin denir 

Kabirde olan 5 fayda 
1- Kabri geniş olur 
2- Münker ve Nekir güzel suretle gelir 
3- Bir melek ona bilmediğini talim eder( öğretir ) 
4- ALLAHü azim-üş-şan bilmediğini hatırına getirir
5- Cennetteki makamı görünür 

Arasat’ta olan 5 fayda 
1- Sual ve hesabı kolay olur 
2- Kitabı sağından verilir 
3- Mizanda sevabı ağır gelir 
4- Arş’ın altında gölgelenir 
5- Sıratı yıldırım gibi geçer 

Cehennemde olan 5 fayda 
1- Cehenneme girerse, Cehennem ehli gibi gözleri gök olmaz 
2- Şeytanı ile çatışmaz 
3- Ellerine ateşten kelepçe, boynuna zincir vurulmaz 
4- Hamim suyundan içirilmez 
5- Ebedi cehennemde kalmaz 

Cennette olan 5 fayda 
1- Cümle melekler ona selam verir 
2- Sıdıklar ile refik olur 
3- Ebedi cennette kalır 
4- ALLAHü teala ondan razı olur 
5- ALLAHü tealanın cemalini görür



  

26 Kasım 2013 Salı

Öfkeyle kalkan zararla oturur


Öfke baldan tatlıdır: (atasözünün anlamı) Öfkeye kapılmamak elde değildir, öfkelendiğinde içini boşaltmak insanı ferahlatır.

Öfke (sinir) ile kalkan ziyanla (zararla) oturur: Öfkesine kapılarak işe gören sonunda güç duruma düşer , zararını görür.


Yavaş (yumuşak huylu) atın çiftesi (tekmesi) pek (yavuz) olur: Sabırlı ve yumuşak huylu insanları öfkelendirmemeye çalışmalı.


Yavaş tükürüğün sakala zararı vardır: Gerektiği ölçüde gösterilmeyen sertlikten, sahibi zarar görür.





25 Kasım 2013 Pazartesi

Sabır

"Dert ve sıkıntının şiddetine sabır göster.  Onunda sonu gelecektir. Bil ki! sabır; bir asalet göstergesidir." 

Hz. Ali (r.a)


Asr suresi

Bismillahirrahmânirrahîm.

1-Vel asr
2- İnnel insane le fi husr

3- İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr


1- Asra yemin olsun ki,
2-
 İnsan mutlaka ziyandadır.
3-
 Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.


"Sabır", sadece ‘Allah’tan gelen musibetlere, acılara dayanıp şükretmek’ şeklindemidir?


Sabır tek kurtuluş yoludur. Sabrın sonu dünyada da ahırette de saadettir. Bütün sorunlar sabırla aşılır. Yaradan şöyle buyurur: ‘Zamana yemin olsun ki, (Yaradan’ın yoluna) inanıp hayırlı işler üretenler ile birbirlerine doğruyu ve sabrı öğütleyenler dışındaki kimseler hüsran içindedir. (Kur’an: Asr 1-3)

Ancak belirttiğiniz konu da dâhil olmak üzere sabrın üç ana unsuru vardır. 


1) ibadetten yılmamak, 
2) günaha karşı koymak 
3) ifade ettiğiniz musibetin zorluğuna göğüs germektir. 


Açıklaması:


1-Nefis karşı koysa da ibadete devam etmektir.

2-Nefis nikâhsız ilişkinin, içkinin, kumarın arzusunda kıvransa da, haramı reddetmektir. 

3-Nefis, fakirlik, yalnızlık gibi zorluklardan kolayca çıkmak için rüşveti, faizi arzulasa da helal dairede direnmektir. Kısaca sabır, ilahi ahlaka sımsıkı sarılıp, yüce Yaradan’ın yolunda yürümektir.”
Dr. Muhammed Bozdağ

22 Kasım 2013 Cuma

YETİMİ HİMAYE ET, ONU KORU

YETİMİ HİMAYE ET, ONU KORU

AĞLATAN BİR HİKAYE

AYETLER

“Ve Rabbinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O’na yalvarıp yakaranlarla birlikte sen de sabret. Dünya hayatının cazibesine kapılarak gözlerini onlardan ayırma” (Kehf: 18/28)

“O halde yetime haksızlık yapma ve yüzünü ekşitme, yardım isteyeni de hangi çeşit olursa olsun boş çevirme...” (Duha: 93/9-10)

“Gördün mü şu dini veya ahiretteki ceza ve mükafatı yalan sayanı. İşte o tip kimseler yetimi itip kakarlar. Fakir ve muhtaçları doyurmaya çalışmadığı bir yana başkalarına bu iş için ön ayak bile olmazlar.” (Maun: 107/1-3)

HADİS-İ ŞERİF


Rasulullah (s.a.v.)’in iki zayıf kimse olan yetimle kadının hakkının gözetilmesini emrettiğini, Allah’ın bizlere verdiği rızıkların aramızdaki zayıflar sayesinde olduğunu böylece de zayıfları kollamamız gerektiğini öğreneceğiz.

Ebû Hüreyre (r.a)den rivayetedildiğine göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız.” 
-Hadisin râvisi Mâlik İbni Enes, –Peygamber aleyhisselâm’ın yaptığı gibi – işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi.
Kendi yakınlarının veya başkalarının yetimlerini koruyanlar,  Allah’ı hoşnut ederler, ve cennette Allah’ın sevgili peygamberleriyle birlikte olmaya hak kazanabilirler.

Ebû Şüreyh Huveylid İbni Amr el–Huzâ`î (r.a)’ den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allahım! İki zayıf kimsenin, yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.”

Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin. Tercümesi: (Abdullah Parlıyan)


"İyi kalpli olmak, mükemmel olmaktan daha iyidir."

-H. Jackson Brown


10 Kasım 2013 Pazar

ŞEHİD ESMA'NIN SON GÖRÜNTÜLERİ



-



Zalimlere karşı başın dik (göğsünü gere gere) direnirken gaddar kurşunlar göğsüne saplandı ve ruhun yüceldi. 
Ne kadar güzel bir azmin ve terbiye edilmiş bir nefsin vardı. 
İnanıyorum ki, sen Allah'a verdiğin söze sadakat gösterdin, Allah da sana verdiği söze... 
Öyle ki, şehadet şerefini bize değil de sana bahşetti.

Muhammed el-Bilteci: (Esmanın babası)

8 Kasım 2013 Cuma

Kerbela olayı ve Aşure

"AŞURE" Büyük Kefaret Günü


Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. 
Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, aşure günü yardı. 
Yine Aşure günü Allahü teâlâ Adem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]

Aşure, (Aşura) Arapça’da 10 manasına gelen "aşara" kelimesinden türemiştir. Büyük Kefaret Günü için kullanılmıştır.
Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Muharremin birinci günü oruç tutmak, o senenin tamamını oruç tutmak gibi faziletlidir. Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure gecesidir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir.

Kerbela olayı

Kerbela olayı yüzyıllardır Müslümanların ciğerini yakan bir acıdır. Çünkü Kerbela'da Hz. Peygamber'in (s.a.v) sevgili torunu Hz. Hüseyin 72 arkadaşıyla birlikte, siyasi ihtiraslar uğruna şehid edilmiştir.
Olay şöyle gelişmiştir: Muaviye'nin ölümünden sonra olumsuz kişiliği ile bilinen oğlu Yezid, Hilafete geçer. Hz. Hüseyin'in de kendisine biat etmesini istemektedir. 
Bundan kaçınan Hz. Hüseyin önce Mekke'ye, ardından da kafilesi ile birlikte yapılan ısrarlı davet üzerine, Kufe'ye gitmek üzere yola çıkmıştır.

Kerbela denilen yerde Yezid'in askerleri tarafından kuşatılıp, susuz bırakılmıştır. Ardından 10 Muharrem günü (10 ekim 680) hunharca şehid edilmiştir.

"Bu elim hadise karşısında, Müslümanların kalplerinde kapanmaz yaralar açmış ve başta Tevvâbûn hareketi olmak üzere birçok tarihi olay yaşanmış, çok geçmeden Muhtar es–Sakafî, Kûfe’de bir hareket başlatarak, bulabildiği ölçüde Kerbelâ kıyımına iştirak eden herkesi en ağır şekilde cezalandırıp kılıçtan geçirmiştir. (686)"

Hz. Peygamber (s.a.v), Aşûre günü oruç tutmayı teşvik etti ve şöyle buyurdu:

“Aşûre günü orucunun, bir önceki yılın günahlarına keffaret olmasını Allah’tan umarım.” (Tirmizi, Savm, 48; III, 126)


"Hz. hüsyin'nin şehadeti" dışında, Aşure Günün'de gerçekleştiğine, dini açıdan inanılan, önemli bazı rivayetler bulunmaktadır. 
Hazret-i Âdem'in işlediği günâhtan sonra tövbesinin kabul edilmesi, 
Hazret-i Nuh’un tufandan kurtulması, 
Hazret-i Yunus’un balığın karnından çıkması, 
Hazret-i İbrahim’in ateşte yanmaması, 
Hazret-i İdris’in canlı olarak göğe çıkarılması, 
Hazret-i Yakub’un, oğlu Hazret-i Yusuf’a kavuşması, 
Hazret-i Yusuf’un kuyudan çıkması, 
Hazret-i Eyyüb’ün hastalıktan kurtulması, 
Hazret-i Musa’nın Kızıl denizi geçmesi, 
Hazret-i İsa’nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması; gibi, süregelen vakaların, Aşure günü olarak kabul edilmesidir.

Kaynak: wikipedia.org


AŞURENİN TARİFİ


MALZEMELER:

2- su bardağı aşurelik buğday 
1-su bardağı nohut 
5- su bardağı tozşeker 
1- su bardağı kuru fasulye 
15- su bardağı su 
1/2- su bardağı pirinç 
1- su bardağı kuru üzüm 
1- su bardağı küp doğranmış kayısı 
1- su bardağı doğranmış kuru incir 
1- portakal

Hazırlanışı:

* Buğday, fasulye, nohut ve üzümü yıkayıp ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük bir çelik tencereye alın. 15 su bardağı su ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin kapağını kapatın ve 30 dakika kaynatın. Fasulye ve nohutu süzüp ayrı kaplarda haşlayın.

* Pirinci yıkayıp süzün ve buğdaya ilave edin. Buğday taneleri iyice yumuşayıncaya kadar yaklaşık 4.5 saat kısık ateşte arasıra karıştırarak pişirin.


* Buğdayın suyu un çorbası kıvamına gelmek üzereyken tozşeker, nohut ve kuru fasulyeyi ekleyin. Portakalın kabuğunu ince ince doğrayıp karışıma ekleyin. Kuru üzüm ve kuru kayısıyı ilave edip karıştırın. Birkaç taşım kaynattıktan sonra ateşten alın.


* Aşure piştikten sonra doğranmış inciri ekleyip karıştırın. Sıcakken kaselere boşaltın. Soğuyunca üzerini ceviz içi, Antep fıstığı, kuş üzümü, tarçın ve nar taneleri ile süsleyerek servis yapın. İsteğe bağlı olarak gülsuyu da serpebilirsini


Süsleme için:
1 su bardağı kuş üzümü Çekilmiş ceviz içi, Antep fıstığı Tarçın, nar tanelerinden olmaktadır. 

(ALINTI: TARİF DEFTERİ)


AŞURE GÜNÜNÜZÜN HAYIRLI OLMASINI, MADDİ ve MANEVİ BEREKETLER GETİRMESİNİ ALLAH'TAN (cc)  DİLERİM.


4 Kasım 2013 Pazartesi

Hicretin 1435. yılı


Hicret


Peygamberimizin Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicretinin başlangıç kabûl edildiği
târihe, seneye “Hicrî  Yıl” denir. 
Burada, ayın hareketi esâs tutulduğu için buna, “Hicrî-Kamerî Sene” veya “Sene-i Kameriyye” de denir.

Hicrî sene de mîlâdî ve rûmî  târihler gibi 12 ay esâsına dayanır ve Muharrem ayı ile başlar, Zilhicce ile sona erer. Ayların adları şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîul-evvel, Rebîül-âhir, Cemâzil-evvel, Cemâzil-âhir, Receb, Şâbân, Ramazân, Şevvâl, Zil-kâde, Zil-hicce.

Hicrî senenin kabûlünden beri asırlardır İslâm âleminde 1 Muharrem sene başı olarak kabûl edilmiştir. Hristiyânlığın aslında bulunmayan, fakat sonradan kabûl edilen yılbaşı günü, onlara âit özel bir gündür... 

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm 53 yaşındayken Medîne’ye hicret etti. Bir hafta yolculuk yapıp mîlâdî  Eylül ayının 20. ve Rebîülevvel’in 8. Pazartesi günü, Medîne yakınındaki Kubâ köyüne vardılar.
Eylülün 23. gününü de burada geçirip, Cumâ günü Medîne’ye girdiler. Bu seneki Muharrem ayının birinci günü, yâni hicretten 66 gün evvel, Müslümânların hicrî-kamerî sene başlangıcı oldu. Bu da,
târihçilere göre mîlâdın 622. yılındaydı. Temmuz ayının 16. Cumâ gününe rastladığı, Ahmed Ziyâ Beyin “Kozmoğrafya” kitabında yazılıdır. Kubâ köyüne ayak bastığı 20  Eylül günü Müslümânların  yılbaşısı, yâni hicrî sene başlangıcıdır. 
20 Eylül gününü başlangıç kabûl eden güneş yılına da “Hicrî-Şemsî Yıl” denir.

Kaynak: www.haber7.com/guncel/haber


Hicretin 1435. yılının, tüm islam alemine hayırlar getirmesini Rab'bimden niyaz ediyorum.




3 Kasım 2013 Pazar

İkiyüzlülük ve riyakarlık


İKİYÜZLÜLÜK


Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

İkiyüzlüleri kıyâmet günü insanların en şerlileri olarak göreceksin. Çünkü onlar (ara bozmak için) biri ile başka türlü ve diğeri ile de başka türlü konuşurlar. (Buhârî - Müslim)

Ara bozmak ve fitne fesat çıkarmak için araları açık olan iki müslümandan biri ile başka türlü ve diğeri ile de başka türlü konuşanlara ikiyüzlü denir.


İkiyüzlüler yaklaştıkları kimselerden yana bir görünüm sergileyip ve onları destekler izlenimi verip; dost, arkadaş, komşu, akraba, gelin, kaynana ve karı-koca arasında soğuk rüzgarların esmesine ve müslümanlar arasındaki birlik, beraberlik ruhunun sarsılmasına neden oldukları için, ikiyüzlüler gerçekten insanların en şerlileri ve en kötüleridir.


Ayet

Mü’minler ancak kardeştir. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun (ikiyüzlülük yapmayın) ki, rahmete kavuşasınız. (Hucûrat - 10)

Irkı, rengi ve dili ne olursa olsun, mü’minlerin hepsi birbirinin din kardeşidir. Din kardeşliği kalıcı olduğundan ve âhiret âleminde de kesintisiz devam edeceğinden, inançsız bir öz kardeşten çok daha hayırlıdır.

Bu nedenle âyet-i kerîmede: “Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun (dedikodu, söz taşıma ve ikiyüzlülük gibi arabozucu kötü davranışlardan kaçının) ki, rahmete kavuşasınız” .


Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim dünyada ikiyüzlü olursa, kıyâmet günü onun ateşten iki dili olacak. (Buhârî - Ebû Dâvûd)

İki yüzlüler dilleri ile iki tarafa da zarar verdikleri için, “El-cezâ-ü, mislü’lamel” (cezalar, suçun misli iledir) 
kuralı gereği, Yüce Allah onlara ateşten iki dil verecek ve onlar cehennemde kendi dilleri ile sürekli kendilerine azap edecekler.


Abdullah İbni Ömer radıyallahü anhüma’ya, Biz devlet yöneticilerinin yanına gidip de dışarı çıktığımız zaman, onların yanında konuştuklarımızın tam aksini konuşuyoruz dediler (Abdullah İbni Ömer) dedi ki:
“Biz Resûlullah (s.a.v.) zamanında bunu nifak (ikiyüzlülük) alâmeti sayardık.” (Buhârî)


İkiyüzlünün dilinde tat, kalbinde fesat gizlidir Hz. Ali (r.a) 

.

Yüce Rabbim, böyle ikiyüzlü iblislerin tuzağına düşmekten, onlara uymaktan bizleri koru. Onların şer'rinden, fitne'sinden, fesadından Bizi muhafaza eyle. O tür insanları ıslah eyle; Allahım...
Şeytanın saptırmasından, bilerek-bilmiyerek ikiyüzlü, riyakâr ve fitne'lik gibi kötü davranışlara alet olmuşsak şayet, bizleride afv ve mağfiret eyle Allahım... Amin...

-


31 Ekim 2013 Perşembe

HAYIRLI CUMA'LAR

HAYIRLI CUMA'LAR

Birgün Abdullah İbni Ömer bana: Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Resulullah [s.a.v.]’den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de: Evet, duydum. Babam, Resulullah [s.a.v.]’i şöyle buyururken işittiğini söyledi: 

“O vakit, imamın minbere oturduğu andan namazın kılındığı zamana kadar olan süre içindedir. ” Buyurdu.

CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN


29 Ekim 2013 Salı

BU TERAZİ BU SİKLETİ ÇEKMEZ.!



 BU TERAZİ BU SİKLETİ ÇEKMEZ.!


Kıl san’at-ı Üstâd-ı tahayyürle temâşâ.
Dem urma; eger ârif isen çûn-u çerâ-dan.
İdrâk-i m
âal-î bu küçük akla gerekmez,
zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez...

Ziya paşa

... (Eğer ârif isen ‘nasıl’ ve ‘niçin’ lerden bahsetme (bunlarla uğraşma); Üstâd’ın sanatını hayretle seyret.
İnsanın aklı mahdut idraki sınırlı olduğu için, birçok hususu anlamak noktasında aciz ve cahildir.

Cennet ve cehennem, ruhun mahiyeti, evrenin derinlikleri ve sınırları, aklın kapasitesi gibi yüzlerce konuda, insan aklı aciz ve cahildir...)


26 Ekim 2013 Cumartesi

Fitne çıkaran lanetliktir


FİTNE ÇIKARAN LANETLİKTİR


Fitne: sözlükte altın, gümüş gibi madenleri potada ateşte eriterek saf hale getirmek anlamına gelir.
Aşağıda belirtildiği gibi fitnenin ıstılahta birçok anlamı varsa da, daha çok bozgunculuk, bölücülük isyan, ihtilal ve fesat çıkarmak gibi anlamlara gelir...

***

Dedikodu ve gıybet dinleyenler, ancak ahmaklardır!.
İnsan ilim için yaratılmıştır; ilim dinler; ilim konuşur!
İlmi olmayanın dedikodusu boldur!

İmânı olmayanın gıybeti bitmez!.
Gıybet ateşini, ancak imân suyu söndürür!.
Gıybet bir fitnedir ki, onu uyandırana, devam
ettirene, ancak Allah’ın belâsını isteyenler devam ederler..!


FİTNE


İmtihan
Kendini bir “madde” veya bir “ruh” birim sandıran şey…
Birşeylere sahip olduğu zannı
“Din”den çıkmanız için yapılan baskı
Şirk
Zulüm

. Nifak


İNSAN İÇİN EN BÜYÜK FİTNE


İnsan için en büyük fitne, birşeylere sahip olduğu zannıdır!. 
Yarın terkedeceğin şeylerin nasıl sahibi olduğunu sanırsın ki?.
Ne ki sana kendini bir "madde" veya bir "ruh" birim sandırır, o senin için bir fitnedir!.

İNSANLARIN OLUŞTURACAĞI FİTNELER
Mal, Evlat, Karı ve Koca FİTNEDİR (İmtihan vesilesidir)

Kurân’da ne diyor?
“Mallarınız evlatlarınız karınız kocanız fitnedir!”

“Fitne”nin mânâsı ne?
Yani bütün vaktini sadece bunlara harcayıp öbür tarafa yalnız gidecekken, öbür tarafa gerekli hazırlığı yapmazsan, bunlar senin bütün zamanını almış olur… Neticede sen pişman olursun…Bunu demek istiyor.
“Haaa!.. Kurân “karın fitnedir” diyor..yüz çevireyim.. “çocuğun fitnedir” diyor…..yüz çevireyim!!!”

HAYIR!

Kurân bunu demiyor!
Ama, “kafanı sürekli bunlarla meşgul edip de öbür tarafa hazırlanmaktan geri kalma!” diyor.

Biz maşallah öyle her birşeyi ters anlamaya şartlanmışız ki... herşeyi tersinden anlamışız!.



GIYBET BİR FİTNEDİR...

Onu uyandırana devam ettirene, ancak, ALLAH'ın belasını isteyenler devam ederler!
Gıybet bir fitnedir ki, onu uyandırana, devam ettirene, ancak Allah’ın belâsını isteyenler devam ederler!.
Tek başınayken bunları bilmek önemli değildir; önemli olan, insanlarla ilişki ve iletişimde, bu imânın esaslarına göre yaşamaktır…

Gönül alma etiketi altında yalan söylemek, aldatmak, kandırmak, dedikodu; gıybet yapmak imânla bağdaşmaz ve kişinin imânsız olarak ölmesine yol açar!. Hayatı namaz-oruç-hacla geçse bile!… Zira bu yanlış fiîller, “ALLAH”ı inkâr düşüncesinden kaynaklanır ve imânsızlık sonucudur!.

İyi düşünün… “ALLAH”a imân etmiş veya bunun ötesine geçmiş bir insanın dedikodu veya daha beteri gıybet yapması mümkün müdür? Yapıyorsa, o kişinin“Allah”a imânından şüphe etmek gerekir!.. Onun sözlerini ise ancak ancak anlayışı sınırlılar dinler!..

Dedikodu ve gıybet dinleyenler, ancak ahmaklardır!.
İnsan ilim için yaratılmıştır; ilim dinler; ilim konuşur!
İlmi olmayanın dedikodusu boldur!
İmânı olmayanın gıybeti bitmez!.

Gıybet ateşini, ancak imân suyu söndürür!.
Gıybet bir fitnedir ki, onu uyandırana, devam ettirene, ancak Allah’ın belâsını isteyenler devam ederler!.

Allah hepimize aklın yolundan, imânın gereğini yaşamak suretiyle; Allah rasulünün yolunda yürümeyi nasip etsin ve kolaylaştırsın.



FİTNEDEN ALLAHA SIĞINMAK

İNSANLARIN OLUŞTURACAĞI FİTNELERDEN - (İmtihanlardan) RABBİNİZE, MELİKİNİZE, İLÂHINIZA SIĞININ! Biliniz ki, insanlar fitnedir; yani imtihan vesilesidir!.


ŞU AYETİ KERİMEYE ÇOK DİKKAT EDİNİZ:


"Kul; eûzü bi`RABB`in nâs; MELİK`in nâs, İLÂH`in nâs, min şerr`il vesvâsil Hannas, elleziy yüvesvisü fiy sudûr`in nâs, min el CİNNETİ ven NÂS !."

Hemen hepinizin bildiği "NÂS"="İNSANLAR" sûresinin yorumuna girmeyeceğim burada elbette... Ancak, konumuzla ilgili olarak son âyetindeki çok önemli bir noktaya değerli bir arkadaşım istediği için dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bu sûrenin son âyetinde, hiç bir sınırlama ve ayırım yapılmaksızın şöyle uyarılmaktayız:

"Bütün görünmeyen varlıklardan; ve insanlardan sığınırım!." de... "RABB`ıma, MELİK`ime ve İLÂH`ıma!."

Tek şansımız olan şu kısacık dünya yaşamını, Hakikatı kavrayıp gereğini yaşamak ve ölümötesi boyuta hazırlanmak yerine; insanların dedi-kodusuyla harcarsak, sonuçta çok çok yazık olacaktır bize!.

"İNSANLARDAN sığınmak" demek, "onların bizim için oluşturacağı fitne yani imtihanlardan sığınmak", demektir!.


FİTNE; ADAM ÖLDÜRMEKTEN DAHA ŞİDDETLİDİR


Fitne (insan) öldürmekten daha şiddetlidir (suçtur)... 
Sizi öldürmek amacıyla savaşanlarla siz de Allah için savaşın. Haddi aşmayın. Muhakkak Allah haddi aşanları sevmez.

Onları nerede yakalarsanız orada öldürün. Sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün!.. 

Onlar sizle savaşmadıkları sürece, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Onlar sizi öldürmeye kalkarsa o zaman siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin yaptığının karşılığı budur.

Eğer vazgeçerlerse (yaptıklarından) Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

Halbuki Kur’an-ı kerimde, fitne kötülenmektedir. 

Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:


Fitne (dinden çıkmanız için yapılan baskı) kalkana ve Allah dinini rahatça yaşayana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse (baskıdan-savaşmaktan), artık zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur. (Bakara/190-193)

(Onlar öyle sapıklar ki, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.)[Bekara 27]

(Onlara; "Yeryüzünde fitne fesat çıkarmayın" dendiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.) [Bekara 11]

(Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 217]


(Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için, âyetleri kendilerine göre yorumlar.) [Al-i imran 7]

(Onlar fitne çıkarmak için can atarlar.) [Nisa 91]

(Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.) [Maide 64]

(Fitneden sakının.) [Enfal 25]

(Yeryüzünde fitne fesat çıkaranlara lanet olsun.) [Rad 25]


FİTNEYLE SAVAŞMAK


FİTNE (dinden çıkmanız için yapılan baskı) KALMAYINCAYA ve ALLAH’IN DİNİNİ RAHATÇA YAŞAYANA KADAR ONLARLA SAVAŞIN...

Bir fitne (şirk-zulüm-nifak) olmayıncaya ve diyn yalnız Allah’ın oluncaya (vehminiz, beşeri tabiat ve duygularınız karışmaksızın, sırf Allah Esmasının açığa çıkışı olan bir yaşam haline; tevhiyde-vahdete-adalete) kadar onlarla savaşın... Eğer vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:


(Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mace]

(Fitneciler saldırdığı zaman, "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen Âdem’in oğlu [Habil] gibi ol!) 
[Ebu Davud, Tirmizi]

(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan - yürüyenden yürüyen de - koşandan hayırlıdır. Evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]

(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!) [Nesai]

(Ne mutlu fitneye karışmayana ve fitneye maruz kalıp da sabredene!) [Ebu Davud]

FİTNEDEN KORUNMANIN YOLU


Fitneden korunmanın yolu, ilme tâbi olmaktır!
FİTNEDEN TEK KURTULMA ŞANSINIZ, O FİTNEYE KARŞI BAĞIŞIKLIK KAZANMAKTIR!

Fitneniz: O fitne sizi etkilemez olana kadar, son bulmayacaktır!.
Tek şansınız, o fitneye bağışıklık kazanmaktır… Dünyada… Ya da Kâbir âleminde… Veya Cehennemde!.

Eğer uyandığınızda pişman olmak istemiyorsanız, yaşam boyu sizi bırakmayacak olan fitnelere takılıp kalmayınız!.


Dostlarım,
Lûtfen elinizden geldiğince hakikati araştırınız ve yarın size hiç bir faydası olmayacak "dedi-kodu"yu "gıybeti" derhal terkediniz!.

Neyinize gerek insanların hâlleri, yaşamları!. Siz, geleceğinize ışık tutacak fikirlerle, düşüncelerle ilgilenin!.

Siz bu dünyaya başkalarının neler yapıp neler yapmadığıyla uğraşmak ve onları yargılamak üzere gelmediniz!.

Zaten hepimiz bu dünyada yaptıklarımızın cezasını tam hakkıyla göreceğiz!. Bundan kesinlikle kuşku duymayın!. Çünkü sistem, bir mekanizma olarak yürürlüktedir.
Herkes yaptığının sonucuna katlanacaktır!.

Öyle ise bırakın insanların yaptıklarıyla kafanızı meşgul etmeyi!. Başkalarının kulvarlarıyla ilgilenip yol almaktan geri kalacağınıza; kendi kulvarınızda olabildiğince ileriye gitmeye çalışın!.

Her sabah değişik bir rüyadan uyandığımız halde; acaba ne oluyor da, dünya rüyasından, beklemediğimiz bir anda uyanıvereceğimizi düşünemiyoruz?

Uyandığımızda didişecek birileri kalmadığını gördüğümüzde, acaba hangi şartlar altında olacağımızı düşünüyor muyuz?



Ebû Hüreyye -radıyallahu anh-ın rivayet eylediğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-buyurmuşlardır ki:
"Allah'ım! Kabir azâbından sana sığınırım. Ateş azâbından Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Deccâlin fitnelerinden sana sığınırım. " (48). AMİN...

-

Allah’ım bilerek veya bilmeyerek fitneye uymaktan, onun tuzağına düşmekten ve fitneyi yaymaktan sana sığınırım. AMİN...



KAYNAK YAYINLAR: www.allahvesistemi.org: 
[Ahmed hulusi'de Kavramlar] 
http://www.dinimizislam.com/  
http://ilminfazileti.blogcu.com/