4 Temmuz 2013 Perşembe

HOŞGELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN


RAMZAN AYI İLE İLGİLİ AYETLER

ALLAH C.C

Bismillahirrahmânirrahîm


“Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. (Kadir, 1-5 )

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” ( Bakara, 185)


“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” ( Bakara, 184)


“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı”. ( Bakara,183
http://www.forumdas.net/


HADİSLERLE ORUÇ ve RAMAZAN AYININ FAZİLETİ


Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır. Resülullah (a.s.m)

-

Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. 

-

Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.

-

Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).

-

Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar


Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez

-

Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz


Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.

-

Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-i Hakk’ın bu husustaki sunneti şudur Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyuz misline kadar çıkar. Allah Teala Hazretleri (bir hadis-i kudside) soyle buyurmustur: “Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim icindir, ben de onu (diledigim gibi) mukafaatlandıracagım. Kulum benim icin sehvetini, yiyecegini terketti.”

-

Ramazan ayını fırsat bilip, iyi değerlendirmemiz gerekir!


Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur.

Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.


Oruçlu iken günahtan sakınmalıdır. Gözü ve dili günahlardan koruduğumuz gibi, kulağımızı da korumamız gerekir. Konuşulması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. El, ayak ve diğer uzuvları da haramdan korumalıdır! Oruç tutup azaları ile günah işleyen, ilaç yerine zehir içen hastaya benzer. Çünkü günah zehirdir. İbadetlerimizin sevabını yok eder.
Kötülük veya herhangi bir günah işledikten sonra pişman olmak ve iyilik ve ibadet etmeye devam etmek lazımdır. 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir günah işlediğin zaman hemen arkasından bir iyilik yap, bir sevap işle ki o günahı mahvetsin!) [Beyheki]

(Nerede, ne halde bulunursan bulun, Allah’tan kork ve kötülüğün akabinde bir iyilik yap ki onu yok etsin!) [Tirmizi]


Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:

(Elbette hasenat, seyyiatı yok eder.) [Hud 114]
[Hasenat, her çeşit iyilik, seyyiat ise, her çeşit kötülük demektir]

Kötü-iyi ayrımı yapmadan herkese iyilik etmelidir! Güçsüzlere, ihtiyarlara, muhtaçlara yardım etmek dinimizin emirlerindendir. 


Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş gibidir.) [Taberani]

(Bir genç, bir ihtiyara, yaşından dolayı hürmet ederse, o genç ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ ona hizmet edecek gençler yaratır.)[Tirmizi]


İnsanlara iyilik etmek çok sevaptır. 

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(İnsanların hepsi Allah’ın ıyâli [ev halkı] gibidir. Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, Onun ıyâline [insanlara] en faydalı olandır. Allahü teâlânın en buğzettiği kimse de Onun ıyâline iyilik etmeyendir.) [Bezzar]

(Şu iki şeyden daha iyisi yoktur: Allah’a iman ve Onun kullarına iyilik etmek. Şu iki şeyden de kötüsü yoktur: Şirk ve insanlara kötülük etmek.) [Deylemi]


(En iyi kimse, kendisinden hep iyilik beklenendir.) [Tirmizi]


(İyilik etmek ömrü uzatır.) [Taberani]


(Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud] 

http://www.dinimizislam.com

2 Temmuz 2013 Salı

ÇANAKKALE HİKAYELERİ




"SAĞ KOLUMU KAYBETTİM AMA SOL KOLUM VAR"


Seddülbahir ve Conkbayır'ın büyük kahramanlarından 

biride, Bombacı Mehmet Çavuş 'tu. Bu kahraman, Anadolu çocuğu ,İngilizlerin siperlerimize fırlattığı, el bombalarını; korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak, Mehmet Çavuş'un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba, Mehmet Çavuş'un elinde patlayarak; sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. 

Bu yiğit delikanlı; vazife şuuruyla hastahaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

"Sağ kolumu kaybettim zarar yok, sol kolum var; onunla da pekala iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yine kıt-a'ma iltihak edip, düşmanla çarpışmama mani olan şey; yaramın henüz kapanmamış olmasıdır.   Hastahaneden kurtularak halen; harbe iştirak edemediğim için, beni mazur görünüz. Affedeniz muhterem kumandanım.."


“ BENİM GÖZLERİM GÖRECEĞİNİ GÖRDÜ”.


O gün Boğaz tabyaları arasında, en çok iş gören ve en çok hasara uğrayan, Rumeli Mecidiye'si Bataryası oldu. Sabahtan beri muharebenin en şiddetli anlarında dahi, iki sahil arasında, gidip gelmekten çekinmemiş olan; Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabyanın feci durumunu haber aldığı zaman, yine motora atlayıp, Çimenlik İskele'sinden karşı sahile hareket etti. 

Cephaneliği berhava olan tabyanın durumu hazindi. İstihkam yıkıntıları arasında dolaşmakta olduğu sırada, bir ağacın altına uzanmış olan bir askerin hali dikkatini çekti ve yanına gidip“ Ne var evlat ?” diye sordu.? Nefer hemen yerinden fırlayıp, esas duruş vaziyeti aldı. Çünkü sesi tanımıştı. Ama gözleri başka tarafa bakıyordu.“ Gözlerine bir şey mi oldu oğlum?” O zaman nefer tok sesiyle “ Üzülmeyin efendim” diye cevap verdi. “ Benim gözlerim göreceğini gördü” 

(Evet düşman gemilerine tam isabet kaydedilmiş ve “Ocean” destroyeri hareket edemez hale getirilmişti.) Cevat Paşa sessiz sessiz ağlıyordu.


ÇANAKKALE BÖYLE İMAN ABİDESİ KAHRAMANLARLA GEÇİLMEZ OLDU...

Savaş sonrası, gerçek bir kahramanın yüce davranışı: Zaferle biten o büyük Çanakkale savaşının ardından herkes memleketine döner. Normal hayat başlar ve Askerlikten yeni dönenlerden bir delikanlı hanımıyla beraber çarşıya çıkarlar.

Fakat delikanlı, çarşıdaki kadınlara oranla erkek yok denecek kadar az olduğunu görür ve hanımına dönerek, hanım!  biz ayrılalım gideceğimiz yere ben önceden varayım sen daha sonra gelirsin der. 

Ayrılılar, çünkü savaşa giden asker hanımlarının % 90 'ı dul kalmıştı. İnce düşünceli o kahraman yiğit, şehadet şerbetini içen (belki tanımıyordu ama) diğer arkadaşlarının hanımları olduğunu çok iyi biliyordu. Olurki! onların üzülmelerine sebebiyet vermekten ve üzerinde haklarının kalabileceği düşüncesiyle, öyle; asil bir davranışı kendinde zorunlulu hissetmiştir.
Hepsinden Allah razı olsun. AMİN.
  

BASINDAN: ÇANAKKALE HİKAYELERİ




GERİYE DÖNMEYİ HİÇ DÜŞÜNMEDİLER !!!... SİZ EVET SİZ !!... "ONLARI" (CENNET MEKANLARI) HİÇ ANDINIZ MI ?? ZİYARET ETMEYİ DÜŞÜNDÜNÜZ'MÜ ???


30 Haziran 2013 Pazar

Cuma günü okunacak dualar


CUMA GÜNÜ OKUNACAK DUALAR

     ALLAH C.C

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Allah, Kendisine ulaşmayı dileyerek âmenû olanları ikaz ediyor. Cuma namazının ezanı okunduğu zaman alışverişi bırakın ve hemen Allah'ın zikrine yani cuma namazını kılmaya koşun. Alışveriş yapmayın, alışverişin sizi namazdan alıkoymasına meydan vermeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Size daha çok derecat kazandırır. Keşke bilmiş olsaydınız.

-

Ey iman edenler! Cuma namazına ezan ile çağırıldığınız zaman derhal Allah’ı zikretmeye (hutbe ve namaza) gidin, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. (Cum-a Suresi 9)


Namaz tamamlanınca yeryüzüne yayılın, işinize gücünüze gidin, Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Felaha ermenizi ümid ederek Allah’ı çok zikrediniz. (Cum-a Suresi
10)


Onlar bir ticaret veya bir eğlence görünce oraya doğru sökün edip, seni hutbe verirken ayakta bırakıverdiler.(Cum-a Suresi
11)


De ki: Allah’ın nezdinde âhirette olan nasip, buradaki eğlenceden ve ticaretten elbette daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. cuma suresi
9,10,11



CUM-A GÜNÜ İLE İLGİLİ HADİSLER


Ebû» Hüreyre ile İbn Ömer (r.a)’den rivayet edildiğine göre bu iki sahâbî Resû»lullah (s.a.v)’in minber üzerinde şöyle buyurduğunu duymuşlardır:
-“Bazı kimseler cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler, veya; Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar
.”


Hz. Peygamber (sav) Cum'a günü, ibâdet ve ezkâr ile mü'minlerin kalbi mesrûr olacak bir bayram günüdür' buyurmuşlardır.

"Cuma namazına giderken ayakları tozlanan kimseye cehennem ateşi haramdır."(Hadis i şerif - Tirmizi)
* Ebû» Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffaret olur. ”
Kıyamet yaklaştığında zamanın akışı hızlanır; sene, ay gibi; ay, hafta gibi olur. Cuma’dan Cuma’ya olan vakit de, hurma dalının yaprakları ile birlikte ateşte yanması gibi kısalır. 

Cuma günü olduğunda, sizden biri başını yıkar, gusül eder, mescide erkenden gider, minbere yakın oturup hutbeyi dinler ve sükût ederse, o kimsenin attığı her adım için kendisine bir senelik oruç ve bir senelik namaz sevabı verilir.

"Onda bir saat vardır; müslüman bir kul namaz kılar olduğu halde, o saate erse, Allah’tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir. Bunu söylerken Resulullah [s.a.v. ]eliyle o vaktin azlığını işaretliyordu.


Cuma günü gusül ediniz; kim böyle yaparsa, bir haftalık günahlarına kefaret olur. 3 gün de fazlası vardır.


* Ebû Hüreyre [r.a]’den rivayet edildiğine göre Resulullah [s.a.v.] şöyle buyurdu: “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Adem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı. ”


* Semüre [r.a]’den rivayet edildiğine göre Resulullah [s.a.v] şöyle buyurdu: “Her kim cuma günü abdest alırsa ne iyi eder; hele boy abdesti alırsa, o daha iyidir. ”
Melekler Cuma günü cami kapılarında, yanlarında defter olduğu halde oturur ve gelenleri birinci, ikinci, üçüncü diye yazarlar; hatip hutbeye çıkınca defteri kapatırlar.


* Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurmuşlardır ki:"Cuma gününde bir saat vardır. Allah'ın kullarından bir müslim namazda ve kıyamda iken Allah Teâlâ'dan niyâz ile bir şey isteyip duâsı o saate tesadüf ederse Allah Teâlâ Hazretleri o kimsenin dileğini verir." 
Böyle buyurduktan sonra mübarek küçük parmağının ucuna işaret buyurdu.

Cuma gününün içindeki saat, küçük parmağına nisbetle parmağın ufak ucu ne kadar ise, güne nisbetle o kadar az bir müddetdir ki o saat içinde her halde duâ müstecâb olur demektir.


* Ebû» Bürde İbni Ebû» Mû»sâ el–Eş`arî (r.a) şöyle dedi: Birgün Abdullah İbni Ömer bana: Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Resû»lullah (s.a.v)’den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de: Evet, duydum. Babam, Resû»lullah (s.a.v)’i şöyle buyururken işittiğini söyledi: “O vakit, imamın minbere oturduğu andan namazın kılındığı zamana kadar olan süre içindedir. ”


* Enes [r.a] demiştir ki: [Cuma günü, [duaların kabul edileceği] ümit edilen saati, ikindi namazından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın.]Tirmizi, Salat 354, [489].



CUMA GÜNÜ OKUNACAK DUALAR


* Evs İbni Evs (r.a)’den rivayet edildiğine göre Resû»lullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.”

ESSELATU VESSELAMU ALA RASULİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİHİ VE ESHABİHİ ECMAİN


* Size bir sûre haber vereyim mi ki, azameti semâ ile arz arasını doldurmuş, onu yetmişbin melek teşyî' etmiştir. O sûre "Kehf süresidir." Kim cum'a günü bu sûreyi okursa Allah onu öteki cum-a'ya kadar bu sûre ile mağfiret eder, sonunda üç gün de ziyâdesi vardır. Ve semâya ulaşan bir nûr verilir ve Deccal'in fitnesinden muhafaza edilir. Yatacağı vakit bu sûrenin sonundan beş âyet okuyan hıfz olunur ve gecenin istediği vaktinde kaldırılır.  
* "Ey Rabbim! Perşembe günü ümmetimin erkenden yaptığı işleri bereketli kıl."  

Hadîsin şerhinde deniliyor'ki, bugünün evvelinde bir ihtiyacını tedarik etmek, nikâh akdetmek ve bunun gibi mühim işler sünnettir.


* Cuma günü sabah namazından önce, "Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh"  okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa günahları affolur.

* Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve "Muavvizeteyn" okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, belâdan, kötü işlerden korur. "(İhlas. Kul hüvallahü ehaddır. Muavvizeteyn, Kul euzülerdir.)"

* Cuma günü "80 salevat getirenin," 80 yıllık günahı affolur.
* Cuma günü veya gecesi "Duhan" suresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir.
* Cuma gecesi "Kehf" suresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.
* Cuma gecesi "Yasin" suresini okuyanın, günahları affedilir.
* Cuma gecesi iki rekat namaz kılıp, her rekatta bir "Fatiha, bir Ayet-el Kürsi, 15 İhlas" okuyup selam verdikten sonra bana bin salevat okuyan, beni rüyada görür.

* Cumâ namazından sonra şu duâyı okumak müstehabdır: "Allahümme yâ ganiyyü, yâ hamîdü, yâ mübdiü, yâ mu’îdü, yâ rahîmü, yâ vedûd. Eğninî bihalâlike an harâmike ve bifadlike ammen sivâke."

(-Ey Ganî, Hamîd, Mübdi, Mu’îd, Rahîm, Vedûd olan Allahım. Beni halâl ettiklerinle iktifâ ettir, haramlara düşürme. Fadlınla, ihsân ederek beni Senden başkasına muhtâc etme! demektir.)

Bu duâya devam edenleri Allahü teâlâ başkalarına muhtâc etmez ve ummadığı yerden rızıklandırır.


* Abdullah bin Ömer buyurdu ki: Hâceti olan bir kimse çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri oruç tutsun. Cuma günü temizlenip namaza gitsin. Az veya çok sadaka versin. 

* Namazdan sonra şu duâyı okursa Allahü teâlâ’nın izni ile duâsı kabûl olur. Allahümme innî es’elüke bismike bismillâhirrahmânirrahîm. Ellezî lâ ilâhe illâ hû. Âlimül ğaybi veşşehâdeti hüverrahmânürrahîm. Ve es’elüke bismike bismillâhirrahmânirrahîm. Ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm. Lâ te’huzühû sinetün ve lâ nevm. Ellezî meleet azametühüsse-mâvâti vel arde. Ve es’elüke bismike bismillâhirrahmânirrahîm. Ellezî lâ ilâhe illâ hüve ve anet lehül vücûhü ve haşe’at lehül ebsâru ve veciletil kulûbü min haşyetihi en tusalliye alâ Muhammedin ve en tu’tînî hâcetî, diyerek hâcetini söylemelidir. ( Cuma hutbesi arapça metni (60)’da)


İlk cuma namazı nerede ve kimler tarafından kılındı


Ilk cuma namazının nerede ve kimler tarafından kılındığı konusunda değişik rivayetler mevcuttur. Bu rivayetleri şöylece özetleyebiliriz:
1. Resûlüllah hicret etmeden önce cumanın kılınmasına izin verdi. Kendisi Mekke'de cumayı kılmaya Kadir olamamış ve cumayı izhar edememişti.

Mus'ab b. Umeyr'e: "Yahudilerin cumartesi günleri Zebûr'u açıkça okuduklarını göz önünde bulundurarak, kadınlarınızı ve çoçuklarınızı toplayın ve cuma günü, güneş zevalden yarıyı geçince, iki rek'atle Allah'a yaklaşın." diye yazdı. 
(Hamidullah, Muhammed el-Vesâiku's-siyâsiyye s. 35; Alûsî; Rûhu'l- me'ânî XXVNI/99) Tabakât-i Ibn Sa'd'da aynı rivayete: "... ve  Sa'd b. Usâme'nin evinde oniki kişi ile cuma kılındı." (Aynı kaynak Tabakât-i Ibn Sa'd'dan (NI/83) ilâvesi de mevcuttur. 

Cuma namazı, Mekke'den Medine'ye hicret eden Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir haftayı geçen uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, Medine yakınındaki Ranuna denen mevkie gelince, devesinden inerek Salim oğulları yurdunda ilk Cuma namazını kıldırmıştır. 

-Böylece de, Cuma günleri kılageldiğimiz Cuma namazı, o günden itibaren farz namazlar sırasına girmiştir.



Cum-a'nız Mübarek Olsun.



EY NEBİ


Söyle bana, Söyle bana… Ey Nebi... 

-



Uyanıkken uyuyanları söyle; konuşurken bir şey söylemeyenleri de… uyurken uyanık kalmayı söyle, susarken çok şey söylemeyi de… Zincirlerle, tasmalarla bend ettiklerini söyle bana; dilberlerle, civanlarla aldattıklarını da… Alaca çakallara peşkeş çektiğin aynalarımızı anlat, taşlara nasıl çaldığını da… Eti kemiği bürünüp başına, kalbini ve ruhunu ıskalayanları say birer ikişer, seherleri uykuya bağışlayanları da… Bir damla merhamet için gözyaşının denizinde boğulanları söyle…

Sor bana hayat! Sor bana…


Denize dalınca deli damlalara hayaller güzellemesi okuyayım mı; dağlarca büyürse aşkım raks urup yele vereyim mi?!.. Yaşarsa içimde mâşûk, âşıklık iddiasında kalayım mı; ölüyken âşık ölmeden öleyim mi?!.. Can bedende yük olur muydu cânân olmasa; ya cânân cisminde can içreyken gayrı can olmasa?!.. Kar beyazı günahlara mı kapılandım ben, kara büyülerce tevbelere mi?!.. İyiden sor bana hayat, kötüden sor bana. Gül dibinde büyüyen dikenlerden, dikenin mizacına gül rengini ekenlerden sor. Feleğin binbir sûretinden sor, hayâlden ve hâbdan sor. Âteş-i aşktan sor; nakıştan, nakkâştan sor. Aynalar! Kırık bakmayın öyle yüzüme…

Oku bana tarîh!. Oku bana…

Tîn ve zeytin’i oku; emin beldelerden bahset. O beldede bir avuç arpa ekmeğiyle yaşayana öykünen midemin şunca doluluğunu oku. Uhut’ta kutlu dişi kırılanın, Tâif’te çediği kan dolanın dostlarını oku. Bir gün apansız şehre dönen Bilal’i oku, ezanı oku. Yaşıyor muyum hâlâ bu dünyada diyen Revâha’yı; tek hurma tanesini anneciğine saklayan Kedilerin Efendisi’ni oku. Kusvâ-yı oku bana, Sebir’den yükselen ayı oku. 

Bildir bana sevgili! Bildir bana…

Kara yüzüm ve kan ağlayan gözümle… Bazan durgun, bazan yorgun… Sırtımda dağların çekmediği yük, günahım mecalimden de büyük… Kapından gayrı yok penahım, varsa elimde bir sermâye-i âhım… Boynu burulu, hem bağrı dağlı.. Kapına geldim, “Ümmetî!” dediğin umuduna geldim.. Acep Efendim?!.. Acep efendim, bakar mısın defterimin karasına, yoksa itiverir misin onu elinin tersiyle. Bildir bana efendim, cennet mi yüzündür, yüzün mü cennet?

:)

Bildir bana ve bana cennetini bahşet. İki Sevme Arası Bir İtaat... Ey Nebi...

İtaat etmek, hep zor gelir insana. Zoruna gider, zorlar. Kendi varlığını tehdit ede gelmiştir tâbi olmaların hepsi. Bir başkasını izlemek kendi arzusunu arkada bırakmayı, kendi önceliklerine sırt dönmeyi gerektirir çünkü. Üstelik her itaatin öncesinde de soğuk bir emir cümlesi vardır: ‘İtaat edilecek. 


İtaat eeet!’

Peki ya, Peygambere itaat etmeye ne demeli? O’nun [asm] izinden yürümek de böylesine zorlayıcı mı? O’na [asm] tâbi olmak da istemeye istemeye mi olmalı? ‘İte kaka’ bir itaat mi isteniyor bizden? ‘Ya itaat edersin, yoksa yanarsın’ şantajıyla mı çağrılırız Resulullah’a [asm] itaate? Yüzümüzü yoktan var eden, aynaya baktığımızda bizi kendi kendimize yeniden sevdiren Yaradan niye bize ‘zoraki’ bir yol çizsin ki? Kendi varlığımızdan ne kadar memnun isek, gözümüzün üzerindeki kirpiklere ne kadar itirazsız isek, O’nun bize çizdiği ‘yol’u çirkin bulmaya o kadar hakkımız olmamalı.

Yoksa, yüzümüzün her noktasını özenle var eden Yaradan ile yüzümüzü kıbleye dönmeye davet eden Rab ayrı kişiler mi? Yoksa, gözümüzle görmeye değer güzellikte milyonlarca çiçeği var eden Allah başka biri, bizi Resulullah’ın [asm] ebedî bahar vaad eden yoluna çağıran Rabbimiz başka biri mi? Beni ben yokken bile seven, ben beni sevemezken de beni sevip özenerek insan olarak var eden Yaradanım, beni niye ’sevimsiz’, ‘lüzumsuz’, ‘faydasız’, ‘zoraki’ bir yola çağırıyor olsun ki?

İşte Rabbimizin bizi Resûl’ünün yoluna çağırdığı sözü: ‘


De ki [ey Elçim] bana itaat edin?’ [Âl-i İmran, 31]. Ayet cümlesini tam göbeğinden yazıyorum ki, noktalı yerleri akleden kalbimizle birlikte dolduralım. 
Her itaat çağrısı, bir soruyu kaçınılmaz kılar: ‘Niye ki?’ ‘Nereden icap etti bu itaat şimdi?’ Noktalı bıraktığımız yerlerde, Rabbimiz ‘Niye ki?’nin cevabını veriyor. ‘De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana itaat edin?’ Demek ki, Resul’e itaatin gerekçesi, hiç de zoraki değil. Sevmeye bağlı O’na itaat.. Sevmene bağlı? Hem de Allah’ı sevmene? ‘De ki,eğer sevmeye Allahtan daha lâyık birisini biliyorsan, bana itaat etme?’ De ki, eğer Allah’ı değil de bir başkasını sevmek senin için daha kârlı ve faydalıysa, bana itaat etmesen de olur…? ‘

De ki, seni hiç yoktan çıkarıp insan olarak var edeni sevmek sana zor geliyorsa, bana tâbi olma?’ ‘ Yine, de ki, seni hiç kimsenin anmadığı günlerde anıp da herkesin anmaya değer gördüğü biri olarak seçen Rabbini değil de, yolunu hiç gözlemeyen, yokluğunda seni hiç anmayan bir başkasını daha çok seviyorsan, benim izimden yürüme? Bir de, de ki, eğer seni senin kendini sevmenden önce seven Bir’ini değil de, yeryüzünde yüzünün görünmediği onlarca yıl boyunca seni anılmaya bile değer bulmayan birilerini daha çok sevmeye değer görüyorsan, bana değil onlara itaat et.?

Sözün özü: 

Resullullah’a itaatin ön şartı, sevmek. Sevmekte zorlama yok.

"Sevmek, ite kaka değildir."
Sevmek, yokuş yukarı çıkmak değildir.
Bir akıştır sevmek. Gönüllü bir bakıştır. Yokuş yukarı da olsa, gönlünce yürümektir. Sevmekle yorulmaz insan. Sevmekle insan dirilir, diriltir. Kimseden zorla sevmek beklenmez. Öyleyse, ‘zoraki’ değildir Resûlullah’a itaat?

İtaat edince n’olacak?’


Her itaat çağrısının ikinci bir sorusu daha vardır: 
İtaat edince n’olacak? ’‘Nereye varacağım O’'nun izinden yürürsem?’ ‘Ne elde edeceğim, O’na tâbi olarak?’ Rabbimizin buna cevabı da tanıdık ve sevimli: ’sevilmek.’ ‘
De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin?’ Yani. ‘De ki, eğer Allah’tan başkası tarafından sevilmekle daha çok kâr edeceksen, bana itaat etmesen de olur..? ‘Yine, de ki, eğer Allah’tan başkasının seni sevmesi seni yokluktan, hiçlikten kurtaracaksa, benim izimden yürüme.?


Yine, de ki, hiç kimsenin hatırını saymayacağı, herkesin yokluğunu kanıksayacağı, seni unutacağı, seni unuttuğunu da unutacağı gelecek günlerde, Allah’tan başkası tarafından 

sevilmek seni toprağın altından çıkaracaksa, ebedî diri kılacaksa, benim ardıma düşmesen de olur?’ ‘

Bir de şöyle de ki, eğer kusurlarına rağmen senin rızkını hiç kesmeyen, ayıplarını bildiği halde seni kimselere rezil etmeyen Allah değil de bir başkasıyla, bana tâbi olmasan da olur..?
Ne güzel ki, ayet cümlesinin son ibaresi, Allah tarafından sevilmeyi zirve bir tasvire çıkarıyor: ‘öyle sevsin ki Allah sizi, günahlarınızı kusurlarınızı toptan bağışlasın.
Adeta görmezden gelsin. ‘ De ki eğer Allah’ı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı toptan bağışlasın.? [Al-i İmran, 31]

Öyle bir sevgi ki sevdiğinin ayıplarını görmeyecek kadar ‘körleştirici’ bir sevgi. Öyle bir sevilme ki, sevilen hem bağışlanıyor hem bağışlandığı kendisine hissettirilmiyor hem de bağışlandığı suçları ebediyen yüzüne vurulmuyor. En ufak bir kınanma sözü, bakışı, edası duymuyor, görmüyor, bilmiyor sevilen. Öyle bir sevilme ki, sevilenin tüm hataları, cinayetleri, isyanları hasıraltı ediliyor, örtülüyor.
O Allah ki, Resulüne itaati iki sevgi arasına sandöviçliyor. Eğer Allah’tan başkasını sevmek daha anlamlıysa, bana itaat etmeyin” diyor Resulullah.. “Eğer Allah’tan başkası tarafından sevilmekle daha çok sahiplenilecekseniz, yine bana itaat etmeyin!” diyor Resulullah. Daha doğrusu, denmesi isteniyor. Sevdiğini iddia eden, sevilmek isteyen Allah’ın Resûlüne seve seve itaat eder. Öyle değil mi?

Senai Demirci

ÖLÜMÜN YERİ ve ZAMANI

ÖLÜM'ÜN YERİ ve ZAMANI

Zat'ın birisi Hz. Süleyman'la beraber olduğu halde yanlarına 3.bir şahıs gelir, selam verir Hz. Süleyman'ın  yanındaki zata dikkatlice bakarak hızlı bir şekilde oradan ayrılır.
Fakat o kişinin taciz gibi  bakışları orada oturan zat'ı rahatsız eder. O zat; Hz.Süleymana dönerek ey Peygamber beni buradan uzaklara gönderirmisin der,  Hz.Süleyman; neden? diye sorar. O şahıstan çok korktum, onun için buralarda kalmak istamiyorum, birdaha karşılaşmayacağım bir yere gönder beni.
Peki nereye gitmek istersin diye sorar Hz.Süleyman, cevap olarak hindistan uzaktır oraya gönder, Allah cc. tarafından ve o' nun yardımıyla bazı özel hususiyetleri olan Hz. Süleyman şahsın isteğini yerine getirir ve anında hindistana gönderir.
Hemen arkasından bakışlarıyla rahatsız eden şahıs geri gelir, tabii'ki Hz.Süleyman onun  Azrail (a.s) olduğunu önceden bilir ve sorar; ilk defa seni böyle telaşlı gördüm sebebi neydi ey Azrail.
   Azrail (a.s)'ın cevabı; ben o zatın ruhunu Hindistan'da gabz etmem gerekirdi, o yüzden burada bulunmasına şaşırmıştım. 

 

Bir Ayet meali:



"Onların ecelleri geldiğinde, o'nu ne bir an geri bırakabilirler, ne de öne alabilirler"




ASLA YÜZÜKOYUN YATMAYIN!

ASLA YÜZÜ KOYUN YATMAYIN!


Ebu hureyre (r.a) anlatıyor:



Resulullah (s.a.v.) yüzü koyun yatmış bir adam gördü ve bu
Allah'ın sevmediği bir yatış şeklidir diye buyurdu.
Senedi sahihtir. Ahmed, Nu:
2/287, Tirmizi, Nu:2769, Ebu Davud, Nu:5040


Ebu Zer (r.a)`dan:

“Peygamberimiz aleyhisselam,
ben karnım üzerinde yatarken yanıma uğradı
ve beni ayağıyla dürterek şöyle dedi:
-“Ey Cüneydip! Bu yatış (biçimi), cehennem ehlinin yatışıdır.



 (İbn Mace)

Yüzüstü yatmak haram değildir.
Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
bu yatış şeklini uygun görmemiştir.
Peygamber Efendimiz, mescidde bu şekilde yatan birisini uyandırmış ve "Bu şekilde yatmak Allah'ın sevmediği bir yatış şeklidir" buyurmuştur. (Ebû Dâvud, Edeb,
 95; Tirmizî, Edeb 21)

***
Görüldüğü üzere, Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtu vesselâm yüzükoyun yatmayı uygun görmemiş ve "Allah'ın sevmediği bir yatış" şekli olduğunu bildirmiştir. (bk. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/168)

Bu nedenle müslüman olmayanlara benzeme niyeti olmaksızın yüzüstü yatmak, haram veya günah değilse de, adaba aykırı olduğu gibi sünnet sevabından mahrum kalmaya neden olur.

Bu ve benzer hadislerden yola çıkarak İslam âlimleri, yüzünü, karnını ve göğsünü yere koyarak yatmanın yasaklanmış olduğunu ve peygamberimizin (s.a.v) sünnetine uymadığını belirtmişlerdir. Bu yatış tarzı “cehennemliklerin yatış tarzı” Olarakta hadislerde belirtilmiştir..

Yüz ve göğüs insanın en kıymetli uzuvları olduğundan, Allah’a secde hali dışında onları yere koymak ve üzerine kapanmak hoş bir davranış olarak görülmemiştir. Ayrıca bu tarz yatış, insanın yine iki değerli organı olan mide ve kalbe zararlıdır.

Efendimizin sakındırdığı bu yatış biçiminden uzak durmak biz müslümanlar için en uygun ve en doğru yoldur. 

ASLA YÜZÜKOYUN YATMA!

CAMİDE NAMAZIN FAZİLETİ

CAMİDE NAMAZIN FAZİLETİ



CENNETİ ARZULAYAN, CAMİYE DOĞRU ADIMLARINI ÇOĞALTSIN! 

“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekât’ı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler iman eder. İşte onların doğru yolu bulmaları umulur.” (Tevbe: 18)

Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilmiştir. Dedi ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir beldenin Allah’a en sevimli yerleri o beldenin mescitleridir. Bir beldenin Allah’a en sevimsiz yerleri o beldenin çarşılarıdır.” (Müslim, İbn-u Huzeyme, İbn-u Hibban)

Çünkü Kadı İyad’ın da (r.a) dediği gibi; mescitler ihlâs ve takva üzere bina edilmiştir. Çarşı ve pazarlarda ise sırf dünya için çalışılır, genelde yüce Allah’ın zikri yapılmaz, yalan yere yemin edilir ve insanlar aldatılır. Bu nedenle mescitler, Allah’ın rahmetinin indiği yerlerdir, çarşı ve pazarlar ise bunun aksinedir.

“MESCİT” kelimesi Arapça olup sözlük anlamı secdenin yapıldığı yerdir. İslam ıstılahında ise; İslami prensiplere göre Allah’a kulluğun ve ibadetin yapılması için inşa edilen binadır. İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kulluk olduğu için, Mescitlerin İslam’da ve Müslümanın hayatında yeri pek büyük ve mühimdir.

Bu nedenledir ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem mescitlere gitmeyi çokça teşvik etmiş ve gidenlerin büyük mükâfata nail olacağını müjdelemiştir.

Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilmiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdular ki; “Kim evinde temizlenir, sonra Allah’ın evlerinden birine; Allah’ın farzlarından birini eda etmek için giderse, adımlarının birisi bir günahı yok eder, diğeri de bir derece yükseltir.” (Müslim, Ebu Avane, Beyhaki)

Yine Ebu Hureyre’den (r.a) Resulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdular ki; “Kim sabahleyin ve akşamleyin mescide gidip gelirse; her gidiş gelişinde, Allah (celleh celaluh) o kimseye cennette konaklayacağı yeri hazırlar.” (Buhari, Müslim, Ahmed)

İmam Nevevi (Rahimehullah) Müslim şerhinde şunları söylemiştir: “Hadis-i şerifin (Arapça) metninde sabah-akşam (anlamındaki “Ğuduvv” ve “Revah”dan) kasıt bütün namazlara devam etmektir.” (Müslim Tercümesinden)

Mescitlere devam etmek imanın alametlerindendir:
Ebu Said El-Hudri’den (r.a) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki; “Bir adamın mescitlere gitmeyi adet edindiğini gördüğünüz zaman onun imanlı olduğuna şahitlik ediniz. Çünkü Allah (celle celaluh): “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar ederler” buyurmuştur. (Tirmizi rivayet etmiş ve Hasen bir hadis olduğunu ifade etmiştir)

İbn-u Allan der ki; “Mescitlere gitmeyi adet edinmekten kasıt camiden çıktıktan sonra tekrar dönünceye kadar kalbinin camiye bağlı kalmasıdır.” Suyuti (rahimehullah) ise; “Bundan kasıt, camiye aşırı sevgi beslemesi ve cemaati terk etmemesidir.” demiş. Münavi de şunları söylemektedir: “Yani kim mescitlerde oturmaya alışırsa… O mescitler ki dünya cennetleridir. Zira mescitler, iman ehlinin karargâhı olan cennetlere ulaştıran sebeplerdir. Ya da manası şöyledir: Kim mescitlere şiddetli sevgi besliyor, onlardaki cemaatten geri durmuyor ve içlerinde namaz kılmakla onlara özen gösteriyor, gözetip kolluyor veya onları imar ediyor, tamir ediyor, eskiyen şeylerini yeniliyor ve maslahatı için çabalıyorsa… demektir.” Münavi devamla şunları söylüyor:
“En uygunu hadis-i şerifi zikredilen bütün bu manalara teşmil etmek ve hamletmektir. Yani hadisin bu manaların hepsini kapsadığını kabul etmektir. O halde kim itikâf veya içtihat için camilerde kalır ve onlardan ayrılmazsa veya kalbi hep onlara meylederse veya zikir ve namaz gibi ibadetlerle onları imar ederse veya yıkılmış yerlerini tamir ederse ve şiarlarını ayakta tutmak için çaba sarf ederse (imanına şahitlik edin) yani zahiren onun gerçek bir mümin olduğunu kesin olarak ifade edin.” (Feyd-ül Kadir)

Öyleyse gece-gündüz cami ile irtibat halinde olmak gerekir. Camiye yakın veya uzak olmak bir şeyi değiştirmemelidir. Hatta uzak olmak adımların çoğalmasına neden olduğu için daha çok tercih edilmiştir.

Ebu Musa El-Eşari’den (r.a): Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdular: “Namazdaki sevap açısından insanların en büyüğü derece derece uzaktan (mescide doğru) yürüyüp gelen kimse’(nin alacağı sevabdir.” (Buhari, Müslim)
Cabir bin Abdullah’tan (r.a) rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve selem camiye yakın bir yere taşınmak isteyen Selemeoğullarına; “Ey Selemeoğulları! Yerinizde kalın, attığınız her adımın sevabı yazılsın. Yerinizde kalın attığınız her adımın sevabı yazılsın.” diye buyurdu. (Müslim, Ahmed, El-Müsned)
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: Resulullah sallallahu aleyhi ve selem (sahabelere); “Size Allah’ın günahları ne ile yok ettiğini ve derecelerini ne ile yükselttiğini göstereyim mi?” buyurdu. Sahabeler; “Evet ey Allahın Resulü” dediler. Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem): “Güçlüklere rağmen abdesti yerli yerinde almak, mescitlere doğru çok adım atmak ve namazdan sonra diğer namazı beklemektir. İşte bu yaptığınız sizin için ribattır (sınırda düşmanın içeriye sızmasına karşı tuttuğunuz nöbet gibidir. Zira bunda da en azılı olan düşman olan nefis engellenmiş olur)” (Müslim, Nesai, Tirmizi)

İmam Nevevi’nin Kadı İyad’dan (Rahimehumullah) naklettiği gibi; mescitlere doğru çok adım atmak, evin onlara uzaklığı ve kişinin onlara çok gidip gelmesi ile olur. Günahları yok etmek ise, onları bağışlamak ve Hafaza Meleklerinin defterinden silmekle olur. Bu da cennette derecelerin yükseltilmesine delildir. (Nevevi, Müslim şerhinden) zaten Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiği bir hadisi şerifte de; “Kıyamet gününde arşın gölgesinde muhafaza edilen yedi kişiden biri de kalbi mescitlere bağlı kişi olduğu buyrulmuştur” (Ebu Davud hariç beş hadis imamı)

Gece karanlığında mescitlere gitmek ise kıyamet gününde nur kazandırır:
Büreyd (ra)’den rivayet edilmiştir. Efendimiz aleyhisselatu vesselam buyurdular ki; “Karanlıklarda mescitlere gidenlere kıyamet gününde tam nur ile müjde verin.” (Ebu Davud, Tirmizi) Taberi’nin rivayeti ise şöyledir: “Geceleyin karanlıkta camilere gidenleri kıyamet gününde nurdan minberlerle müjdeleyin. İnsanlar korktuğu halde onlar korkmazlar.”

İbnu Allan: “Hadis-i şerifte karanlıkların çoğul olarak gelmesi, sabah ve yatsı karanlığını kapsar. Tam nurdan kasıt da her yönden mevcut olan nurdur ve kıyamet gününden kasıt ise sırattır.” der.

Evet, ne zamanki gece karanlığında ibadete doğru yürüme eziyetine katlandılar, kıyamet gününde onlar için aydınlık yapacak bir nur ile mükâfatlandırıldılar. Her ne kadar bazıları fener ışığında yürüse de bu nur karanlıkta cemaate yürüyen herkes için garantilenmiş bir nurdur. Nasıl ki daha uzak bir mesafeden hacca gelen birisine haccın sevabına ek, yol ve yol külfeti içinde sevap veriliyor, aynen öyle uzak yerden ve mum veya fenerin ışığında cemaate gelen kişiye de uzaklığın sevabıyla birlikte mum ve fenerinin külfet ve masrafı için de sevap verilecektir. (Feyd-ül Kadir)


Bazı âlimlerin dediğine göre “Nur”un “tam” olarak vasıflanmasının sebebi şudur; zira herkesin ameline göre nurun miktarı değişir. Hem hürmetine binaen, Kelime-i şahadeti söyleyen mümin, münafık herkese nurun aslı verilir. Sonra münafıkların nuru kesilir ve “Rabbimiz! Nurumuzu tamamla!” derler.


Tayyibî der ki; “Anlaşılıyor ki, kim bu fırsatı değerlendirirse ki o da dünyada karanlıkta camilere yürümektir. Kıyamette nebiler ve doğrularla beraber olur.



Hadislerden Anladıklarımız:


Burada zikrettiğimiz hadislerden ve bu hadislere dair ulemanın sözlerinden önümüze başlıca beş mesele çıkmaktadır:

1 – İslam’da mescidin ehemmiyeti: Mescitler, Allah-u Teâlâ’nın en çok sevdiği yerlerdir. Ve Allah (Celle Celaluh) mescitlerin inşasını, bakımını, tamirini ve bahusus zikir ve ibadetle şenlendirip imar etmesini Müslümanlara emanet etmiştir.

2 – Mescitlere gitmek: Mescitlere her gidiş ve geliş, kul hakkı hariç günahların affına ve Allah Tebareke ve Teâlâ nezdinde derecelerin yükselmesine vesiledir.


3 – Mescitlere gitmeyi alışkanlık haline getirmek: Bu hususiyet kişinin mümin olduğunun alameti sayılmış ve bunu müşahede edenlerden de bu hususta şahitlik etmeleri de istenmiştir. Hem böyle bir zat, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelenmekle müjdelenmiştir.


4 – Mescitlere doğru çok adım atmak: Her bir adımın ayrı bir sevabı olduğundan namazdaki en büyük sevap en uzak yerden geldiği için en çok adım atan kimseye verilir ve günahları yok olur.

5 – Gece karanlığında mescide gitmek: Dünyadaki gece karanlığının verdiği sıkıntıya karşı kıyamette bütün sıkıntıları unutturan tam ve mükemmel nur verilmiştir, nurdan minberler verilmiştir.


Abdulkuddus Yalcın, caminin önemi hakkında yaptığı tespitlerine dayanak olarak İslam Kültür Külliyatının en önemlilerinin başında gelen Hadisleri kaynak göstermiştir. Camilerin imarı ve bakımının yanında zikir ve ibadetlerle şenlendirilmesi gerektiğini, mescitlere gitmeyi alışkanlık haline getirmememiz gerektiğini ve gündüz olduğu gibi geceleri de mescitlerin müdavimi olmak gerektiğini dile getiriyor.

Ne dersiniz? Zerre miktar aklı olan, bu fırsatı kaçırır mı? Dünyanın geçici, zaif ve elim elem ve cefalarla bulanmış zevklerini buna tercih eder mi?Allah Teâlâ, bizleri mescitlere gönül vermiş mescit ehlinden eylesin!Amin! 

A.Kuddus Yalçin (inzar Dergisi 86. Sayı)